Bu sabah bu güzel kasabayı sel aldı ! Dün gece başlayan sağanak yağış 1-2 saat öncesine kadar hiç şiddetini azaltmadan devam etti. Uzun bir zamandır kendini tutmuş gibi, uzun zamandır gülümsemekten yorulmuş gibi yağdı. Sanki her şeyi biriktirmiş uzun zamandır bugüne hazırlanıyormuş gibi yağdı. Fırtınanın geleceğini göstere göstere geldi zaten. Arada son umutlarıyla gökkuşağı bile çıkardı. Ama daha fazla dayanamadı işte. Tüm gök gürültüsüyle, şimşeklerini birbiri ardına bıraktı. Sıkıntılarını kafasındaki tüm sorunlarını, şikayetlerini, ceplerindeki tüm taşları bıraktı yere. Bunu yapması gerekiyordu demek ki.
Şu anda bu kasabada güneş açtı ! Dalgalar yüzünden kabaran deniz duruldu, kasabanın üstündeki tüm tozu denize akıttıktan sonra deniz berraklaştı. Şu anda ılık, sakin, yorgun ama huzurlu bir kasaba var karşımda. İnsanlar keyifli bir şekilde dükkanlarının önünü temizliyorlar. Yemeklerinin üstüne içtikleri türk kahvesi eşliğinde hafta sonu havanın nasıl olacağını konuşuyorlar gülümseyerek.
Bu kasaba bir fırtınayı daha atlattı. Daha görecek çok fırtınası var hayatta ama, şu anda bunu atlatmanın verdiği keyfin tadını çıkartıyor gibi.
Bu hayatta bir çok şey öğreniyorum. Her gün yeni bir bilgi duyuyorum. Hala gördüklerime şaşırabiliyorum. Hala bildiklerimi değiştirebiliyorum. Ama en iyi öğrendiğim şey. Bir insan hayatının asla tam olarak güneşli olamayacağıdır. Şu anda gülümsüyor olabilirim ama 10 dakika sonra gözyaşlarımın sel olmayacağının garantisini veremiyorum kendime. Çünkü şu anda gülmemin de 10 dk sonra ağlamamın da bir sebebi var hayatta. Bu duygularımın ve kafamın karışık olmasıyla alakalı bir durum değil. Bunun nedeni İNSAN olmamdır. Ve YAŞAMIN bu şekilde işlemesindendir…
Artık hep mutlu olan insanları takmıyorum kafama, neden bende onlar kadar mutluyum demiyorum kendi kendime. Neden ben 5 günde bir kara bulutlarla uğraşıyorum demiyorum. Çünkü artık benim hayatımın bu şekilde daha İYİ olduğuna kara verdim. Hep güneşli bir havayı hayal etmiyorum artık. Çünkü hep güneşli bir havayı yaşıyor olsaydım, yağmurdan sonra şükretmezdim , fırtınalar koparken daha çok Tanrı ile konuşmazdım, şimşekler çaktığında yorganı üstüme çekip korkmanın ne demek olduğunu bilemezdim. Yağmurdan sonraki “temizlenmiş” kasabayı göremezdim, toprak kokusunu içime çekemezdim. Bu BEN olduğum için böyle belki. Ama şu zamanlarda tam olarak YAŞADIĞIMI hissediyorum. Gençlik yıllarımdaki gibi avare avare dolaşmıyorum. O zamanlardaki kadar duyarsız ve aklı beş karış havada değilim artık. İçtiğim kahveden, baktığım ve gördüklerimden zevk alıyorum. Radyoda Adele çıktığında hergün tekrar tekrar mutlu oluyorum. Yağmurlu günleri çok iyi bildiğim için, içinde olduğum güneşli anların değerini daha iyi anlıyorum.
Herkesi ve her şeyi kaybetme ihtimalimin yüzde 50 olduğunu biliyorum artık. Bir gün bu hayatta olmayacağımı ve bu günün her an gelebileceğini de biliyorum. Eskiden ölümden korkardım. Hiç ölüm görmemiş, hiç acı çekmemiş bir genç kız olarak ölmeyi istemezdim çünkü. Hep bu hayatta olmayı isterdim. Oysa ki şimdi ölümden korkmuyorum. Hani ölüme hazır olarak yaşamak vardır ya ! işte öyle bir durumdayım şu günlerde. Şu anda beni yanına alsa gam yemem diye düşünüyorum.
“Çünkü öğrendim ki insan yaşayamamaktan korktuğu için ölümden korkarmış…"
C.Y.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder