365 yazı ve ben

365 yazı ve ben

20 Haziran 2012 Çarşamba

GÜVENLİ LİMANLAR


Hayatta hepimiz güvenli bir liman ararız. Huzurlu bir evimiz olsun isteriz. Fırtınalardan, yağmurlardan korunmak için çatıya ihtiyaç duyarız. Bizi seven ve bizim sevdiğimiz insanların yanımızda olmasını dileriz, sağlıklı olmayı arzularız, garanti bir işyerinde olmayı ve her ay belli bir paranın cebimize girmesini bekleriz, hayatta güven duygusunu bize verebilecek her konu ile ilgili planlama yaparız.
Bugün benim için çok önemli bir şey öğrendim. Belki de hayatımı değiştirecek bir şey bu öğrendiğim. Hayatımın son yıllarında sürekli tekrar ettiğim bir cümle var. Hep istiyorum ki, “keşke bundan 10 yıl sonrasında ki 3 dk’mı görebilseydim” “o zaman her şey çok farklı olurdu”  Bir insan neden sürekli geleceğindeki halini görmek ister ? Tabii ki kendini garantiye almak için ister. Ama öğrendim ki, hayatın garantisi yokmuş. Hiçbir şeyin garantisi yokmuş. Sağlığının, zenginliğinin ve mutluluğunun garantisi yokmuş. Bunu biliyordum bilmesine de insan tam hissetmeden anlamıyor işte. Ben hep güvenli limanlar aradım hayatımda. Hep sebep sonuçlar vardı benim için. Böyle davranırsam sonunda buna ulaşırım. Böyle davranmazsam da sonun da böyle olur gibi kalıplaşmış fikirlerim var benim. Öyle ki ne istediğimi anlayamayacak bir hale gelmişim.
Hayal et: “Şu anda olduğum limanda deniz çok sakin , arada bir fırtınalar falan oluyor aslında, marinadaki yerimde garanti, her sabah ekmeğimi aldığım markette tekneme çok yakın, bu limanda sevdiğim birkaç kişi de var. Bazen güzel anlarımda oluyor aslında ama genel olarak ta can sıkıntısı çekiyorum. Ama güvendeyim. Bu limanın dışındaki dalgalı denizleri görmeye ne gerek var ki, hem buranın doğası da güzel. Dünyanın geri kalanındaki doğa da buna benzer değil midir ki zaten? Ben burada güvendeyim işte. Hayatımın geri kalan kısmını bu güvenli limanda geçirmeliyim…
“Fakat sürekli konuşan o iç sesimi ne yapacağım. Akşamüstüleri teknemin üstünde keyif yaparken baktığım uçsuz bucaksız deniz.. neden her gün o denizin diğer taraflarını merak ediyorum. Neden her gün marina ile sözleşmemi iptal ettirip, marketle ve sevdiklerimle vedalaşıp, demirimi alıp yelkenleri doldurup o denize açılmanın hayalini kurarken buluyorum kendimi ?  Neden denizin öte yakasını merak ediyorum sürekli. Acaba orada ne var ki ? sonra bildik döngü ile kafamı karaya çeviriyorum. Ve dış sesimle diyorum ki, “Ama burada güvendesin !” “Buradan ayrılmakla mantıksız bir hareket etmiş olursun”
İşte bu anlattığım gibi hissediyorum. Güvenli limanlarını terk edemeyen bir denizci gibiyim. İstiyorum ki hayatım garantili olsun, istiyorum ki yarınım belli olsun.
Ama böyle bir dünya yokmuş ? Hayatını garantiye almak gibi bir şansın yokmuş. Bunu fark edince çok şaşırdım. Bu güne kadarki saçma planlarımı ve çırpınmalarımı düşündüm de, sanırım tanrı yukarıdaki yerinden bana epeyce gülmüştür..
Ben en büyük hatayı, ya dünde ya da gelecekte yaşamaya çalışarak yapmışım. Ya dünü sorgulamışım. “acaba şöyle yapsam değiştirebilir miydim, böyle olsa daha mı iyi olurdu” diye, ya da yarınıma bakmışım “böyle yaparsam bu olur mu acaba?” ve böylelikle “yaşamam gereken anların hiç birinde ben yokmuşum aslında. Fiziken orada bulunmuşum belki ama kafam ya geçmişte yada gelecekteymiş.
Sonuca gelirsek eğer, ben bu limandan çok sıkıldım! Bu nedenle marina ile sözleşmemi iptal edip, tanıdıklarımla vedalaşıp demirimi alıp, yelkenlerimi basıp bu güvenli limanları terk ediyorum!
Belki nereye doğru yol alacağım belli değil. Ne yöne gitmem gerektiği hakkında en ufak bir fikrim bile yok. Sadece rüzgarın ve gönlümün götürdüğü yerlere gideceğimi biliyorum. Fırtınalarda olacak elbet, belki yelkenim yırtılır belki de batıp ölürüm. Belki de çok mutlu olurum kim bilir.
Hayat , yaşayıp görmek lazım sadece, kurmadan ve planlamadan…
C.Y.

5 Haziran 2012 Salı

SINAV


Sene bilmem kaç. Ben daha minicik bir kız çocuğuyken ilkokulun ilk gününde okula gittiğim anım geldi aklıma. Sırtımda boyum kadar çantam. Babam peşimde. Sokak köpeği baba ile  av köpeği annenin evladı olan sevgili köpeğim Cesur ile birlikte düşmüştük yollara. Yollar dediğime bakmayın. 10 dk’lık yürüyüş mesafesindeydi okulum. Sizlere her gün 5 km yol yürüyerek ne zor şartlar altında okuduğumu anlatabilmeyi isterdim aslında. Ama o şartları göremedim açıkçası. Belki de bundan dolayı başarısız oldum. 5 km yol yürüyüp okuyan herkes başarılı olmuş çünkü. Böyle bir istatistikte var dünyada !  Neyse okula gittiğim o ilk gün babam tutturdu beni okula bırakacakmış. Başıma bir şey gelirmiş mazallah. Ne gelebilir ki küçük bir kız çocuğunun başına. Ben ışıklardan geçerken önce sağa sonra sola sonra tekrar sağa bakmayı öğrenmiş bir çocuktum. O zamanlarda bu kasabada ışık varmıydı tam hatırlayamıyorum şu anda. Bildiğim tek şey şu anda bende dahil olmak üzere ışıklardan geçerken önce sağ sonra sol ve tekrar sağa bakmak yerine içgüdüsel olarak yola fırlıyoruz ! Neyse ben de “sen gelirsen ben okula falan gitmem “ diye tutturmuştum mahallede. O da ne yapsın. Belli mesafeden beni takip etmişti.. Ne güzel günlermiş J
Okul hayatını çok seven bir çocuk olamadım ben. Ders çalışmayı zorla yapardım. İlk okulda kopya çekmeyi öğrenmiştim mesela. Sonra ortaokuldu  derken liseye geldim. O zamanlar ne kadar uzun bir zamandı benim için okumak. Hele o sözlüler yok muydu. Hocanın gözüne bakmamaya çalışırsın. Göz göze gelirsen seni kaldırır düşüncesiyle. Hah işte tam o göz kaçırma hamlesinde Öğretmen hisseder gibi senin adını söyleyiverir. Hani filmlerde kurşunun silahtan çıkış anı yavaş çekim gösterilir ya bazen. İşte benim de sözlüye kalkış anım çekilmiş olsaydı aynı kalitede bir çekim yapabilirdik. Yazılılardan pek bahsetmek istemiyorum. Ne yapardım. Nasıl bir psikolojide olurdum hatırlamıyorum çünkü. Benim beynim eskide kalmış gereksiz hatıraları silme konusunda usta . Yani İlkokul yıllarıma ait en net aklıma gelen anım. Sınıfın tombul çocuğunun bir kısım kız grubu tarafından çöp kovasına oturtulmasıydı. Ha bu arada anlatmadan geçemeyeceğim. O çöpe oturtulan genç ortaokulda beni kendi çapında rezil etmişti. Nasıl mı ? Ben renk körü olduğum için, resim dersinde 1 sayfalık Türk Bayrağı çizme ve boyama ödevi verilmişti. Bende saflık. Kırmızı boyanın hangisi olduğunu niye ona sorarım ki. Oda vermiş bana kahverengi boyayı. Bende körüm ya anlamadım tabİ. Boyadım boyadım. Sonra öğretmenim herkesinkini sınıfa gösterdiği için sıra bana gelmişti. Benim resmim gösterildiğinde sınıfta hafif bir şok ile beraber kıkırdama sesleri duyulmaya başladı tabiî ki. O zamanki Öğretmenimi sevgi ile anıyorum. Ki bu bölümü belirtmem gerek ben nadir öğretmenimi sevgi ile anarım ! O gün sınıfta herkesin önünde rezil olan ben’i harika bir beyaz yalan ile kurtarmıştı. Ve demişti ki “ Çocuklar ben de bir zamanlar renk körüydüm. Ama sonra geçti ve resim öğretmeni bile oldum “ Yalanın bu kadar güzeli olabilir mi ama. Bu kadar pembesi bu kadar beyazı sevilmez mi ama ? Gerçi ben sonraki yıllarda ha geçti ha geçecek şekilde dolaşmıştım. “Bir gün gelecek ve ben o renkleri göreceğim. Nayır nolamaz  ngörüyorumm” demeyi hayal etmiş olsam da hayat işte J
Ben aslında başka bir şey anlatacaktım. Ama konu buralara gelmiş L
Diyordum ki. Ben yıllarımı şu sınavlar sözlüler bitse de kurtulsam hayaliyle geçirmişim. Lise de bitsin. Ohh üniversite de bitsin hayat daha güzel olacak demişim hep kendime. Off söylemeden geçemeyeceğim. Ben öyle zor şartlarda falan üniversitede okumadım. Neden mi ? Çünkü Ben Beden Eğitimi Ve spor mezunuyum. Okulun nasıl geçtin diye soranlara “ ki henüz kimse bu soruyu sormadı L “ çember ve parende atarak geçtim demeyi çok istiyorum. .. Neyse konuya geri dönelim. Dedim ya hep o günlerin bitmesini hayal etmiştim. Bir gün bir öğretmenin beni sorguya pardon sözlüye çekemeyeceği o mutlu günlerin gelmesini düşlemiştim. Ama hayat işte. Şu an iş güç çalışıyorum. Okullar bitti şu sözlüler, yazılılar bitmedi gitti hayatımdan. Eski sözlüler daha bir kolay geliyor gözüme şu anda. Bir de o zamanlar biliyorsun sözlünün geleceği yeri. Gözünü kaçırma hareketini yapabileceğin bir muhatabın var en azından. Ama artık sözlünün ne taraftan kimden geleceğini bilemiyorum işte.
Özlediğim okul yıllarım J Keşke bize ilkokulun ilk gününde mert bir şekilde hayatın kocaman bir okul olduğunu ve bu sınavların hiçbir zaman bitmeyeceğini söyleyen bir Öğretmenimiz olsaydı. ( Belki de söylemişlerdir bilemiyorum. Dediğim gibi hatırlayamıyorum ! )
C.Y.