365 yazı ve ben

365 yazı ve ben

30 Nisan 2014 Çarşamba

SABIR


İnsanın pişmesi gerek galiba, yemek gibi, önce çiğ çiğ doğranıp , yağda hafif pembeleşene kadar çevrilerek sotelenmesi, ardından başka sosların üstüne katılarak 200 derecelik fırına atılması gerekir sanırsam. Üstüne hafif kaşar koyup 40 dakika kadar bu ateşte sabırla beklemesi gerek, beklemesi gerek ki, zamanı dolduktan sonra dumanı tüten ve çok iştah açıcı bir kokuyla etrafını cezp edebilsin. Pişme süresi vardır insanın sanırsam. Hadi ben çok acıktım diyip fırından erken çıkarmamalı insan, az pişmiş, hafif çiğ ve garip bir tatla karşılaşmamak için. Üstündeki kaşarların bile bir erime süresi varken bu acele ne diye sormak lazım kendine. Beklemek, sabırla beklemek gerek sanırsam.

Bu yüzdendir galiba 10 dakikada olan makarna dışında hiçbir yemeği yapmayı istememem. Beklemeye tahammülüm yok galiba . Fırına koyduğum yemeği beklemektense aç kalmayı tercih etmemin sebebi bu sanırım. Aç yattığım gecelerin sebebini buldum sonunda.

Sabırsızım galiba. İstiyorum ki bişeyler olsun, hemen olsun, şimdi olsun, olacaksa olsun, olmayacaksa beni oyalamasın istiyorum. Ne istediğime gelince o da tam bir muallak sanırsam, sabah uyanıp uçaktan atlamayı istiyorum, öğleden sonra acaba çocuk mu doğurmayı istiyorum ? diye kendi kendime kalıyorum. Akşama da çocuk bakmanın zor olduğu fikrine kapılıp, en güzeli yorganı üstüme çekip uyuyayım diyorum.

İşte bu benim hayatım. Benim bitmek bilmeyen döngüm. Hep mi böyleydim. Yoksa belli bir süreden beri mi böyleyim tam hatırlayamıyorum bile. Eskileri sandıklara kapatıp deponun en köşesine koymamla meşhurumdur. Ta ki sandığın anahtarı bir gün elime geçip her şeyi yeniden ve yeniden açana kadar.

Herkes mi böyle, yoksa bu evrende sadece bende mi bunlar var emin değilim. Bir dönem tekamül hissiyle, evrene yüzde yüz güvenerek içimden çok derin bir şekilde diyorum ki, “her şey olması gerektiği gibi muhteşem”  inanarak, canı gönülden diyorum. Tekrar ettiğimde beynim inanıyor ve gerçekten bir süre boyunca huşu içinde dünyaya bakıyorum. Sabah uyandığımda “güneş ne güzel bi şey ya” ,”müzikler ne güzel”, “hey şu manzaranın güzelliğine bak” diyerek her gördüğüm şeye huzurla bakıyorum. Sonra bir gün geliyor, saçı Halil Sezai modeli kestirip “isyaaaan” parçasının ana karakteri olarak klip çekimlerime başlıyorum..

Şimdiye gelirsek eğer …Olayın içindeyim. Tam ortasındayım. Hislerimi tam olarak hissedebildiğim yerdeyim. Aynı zamanda olayın dışından uzaktan bir köşeden de kendime bakabiliyorum. Ve görüyorum aslında her şeyi, nedenleri. tam olarak gördükten sonra görmek istemediğim için belki de olayın içine geri giriyorum. Soru soruyorum içimden ve sorduğum soruya bir cevap geliyor, bir videodan, bir cümleden, ya da bir şarkının sözlerinden tekrar tekrar bana sesini duyurmaya çalışan bir evrenle mücadele içindeyim.  Çok net görüyorum görmesine de inanmıyorum işte. Tam olarak inanabildiğim güne kadar da bu döngüm devam edecek galiba. Muhteşem planlamasıyla hayatımı çok güzel bir yöne doğru akıtan ve beni bu yöne hazırlamak için gerekli, insan, durum ve olayları benim önüme koyan muhteşem sistemli koca bir evrensel düzenin karşısındayım şu anda. Deli gibi akan ve akınca yolunu bulacak olan bir nehirdeyim, ama nehrin kenarındaki dala tutunup akıntıya karşı isyan ediyorum. Biliyorum ki tek yapmam gereken avuçlarımı açıp kendimi suya teslim etmek. Ama bunu istemiyorum. Bu birkaç gün istemiyorum.

Küçük bir çocuk gibi yatağıma yattım, yorganı üstüme çektim ve ağlayarak, “küstüm, oynamıyorum” mızmızlanmalarımı yapıyorum. Evrenin planlarını hiçe sayarak, yorganın altında deve kuşu misali tüm hayattan kopabileceğimi ve bir şeylerin değişmesinin bu şekilde olabileceği hissine kapıldım. Yazarken bile görüyorum halimi, yapmam gerekeni, ama dediğim gibi, küstüm ve artık oynamıyorum modundayım brütüs..

Hayat, biz istesekte istemesek te bize öğretmeye devam ediyor olacak. Ben kafamı kuma gömsemde, ağlayıp zırlayıp isyan etsem de , hayat bana öğretecek, sabretmeyi öğretecek belki de, bir yazıda okuduğum ve çok etkilendiğim sabrın tüm lütfunu, huzurla bekleyebileceğim güne kadar bana öğretmeye devam edecek, Öğrenene kadar inatla sabretmem gereken zamanlar, olaylar, insanlar göndermeye devam edecek. Ve “bir gün”, yorganımı atıp yataktan kızarmış gözlerle dünyaya bakıp derin bir nefes alarak, bana gönderdiği tüm olumsuz şeyler için bile şükredeceğim.

Ama o gün henüz bugün değil...

Sevgilerimle,

Ceren Yıldız

insan sessizce içinde büyüyecek birşeyi beklediğinde, gerçek kendine dönecektir. dönmek, varmaktır. olmaktır... ve bir gün bir kıvılcım tutuşacaktır, ben olduğun seni tutuşturacak, alev alev yakacaktır. işte o zaman tamamen yanacak, bambaşka biri olarak yeniden doğacaksın. benliğin paramparça olacaktır. yeniden tanışacağın o asıl sen herşeyin doğrusunu bilendir. törenleri, kutlamaları ve hayatın gerçek tadını o bilir.

zihnini açık tut. hamile bir kadın gibi bekle. acele etme. beklemek oturup beklemek değildir. inci tanesini yaratmaya girişmiş istiridye ol bak ya da bir ağaç dik ve bekle. sabırla, sakince ama heyecanla bekle. akıllı ol, okullu ol, sabır ol sabriye ol. bırak doğa kendi işini yapsın, sen de kendi işini. şafak sökerken getirdiği gizeme inan. ve kendi şarkını öğren. kendini söyle."

ekşi sözlük/sabır