365 yazı ve ben

365 yazı ve ben

5 Ağustos 2013 Pazartesi

HADİ UÇ !




Şimdiye kadar bir çok spor dalıyla uğraşmış biri olarak, bu yeni heyecanımı yazmadan geçersem eğer evrene çok ayıp etmiş olurum sanırım. Bugüne kadar bir çok şey denedim, daldım, kaydım, windsurf yaptım ve hepsinden farklı duygular tattım. Yemeğin farklı tatları gibi hepsinin ağızda bıraktıkları tadı farklı farklı.  Ama hepsi çok güzel. İnsanda hep daha fazlasını öğrenme ve sakatlanma riskini göze alarak limitlerini zorlama içgüdüsü uyandıran ve garip hormonlar salgılatan farklı sporlar.

Şimdiyse son yıllarda çokça videosunu izlediğim, yapanların fotoğraflarına kıskançlıkla baktığım bir sporla tanıştım.  Spontone bir Akyaka tatili ve “gelmişken başlayayım bari” diyen bir iç ses ile kafamda kaskım, can yeleğim ve elimde bar’ımla kendimi suyun içinde bir uçurtmayı kontrol etmeye çalışırken buluverdim.  İzleyen insanda “ben bunu hemen yaparım yeaa” hissi uyandırsa da o kadar da kolay olmadığının farkına vardım. Her hareketine anında cevap veren bir uçurtma var karşında ve onunla inatlaşmanın bedeli ağır olabiliyormuş (Çok bilmiş olan ben bunu deneyimleyerek öğrenmiş oldum) Ben de onunla anlaşmaya karar verdim. Bazen çok güzel anlaştık ve kiteların arasından süzülerek gidebildik beraber, bazen de “artık kontrol bende şekerim” Egosuna kapılıp yaptığım saçma ve gereksiz hareketlerin sonunda beni nasıl havalara fırlatıp kontrolsüz bir şekilde yere çarpmasına şahit oldum ve kendimden utandım.

İlk 2 günlük eğitimimi başarıyla tamamlayarak dönmüş olmanın verdiği mutlulukla yazıyorum bu satırları. Ah bir de rüzgar düşmeseydi ve ben boardu ayağıma takıp birazcıkta olsa ilerleyebilme zevkini tatmış olabilseydim eminim çok farklı şeyler yazıyor olurdum. Bir sonraki derse artık.

Çocukken hiç uçurtma uçurmamış biri olarak, sanırım içimden uçurtmaya “ben uçamayacaksam o zaman sen de uçma” diyerek bir nevi trip atmışta olabilirim! Beni uçurmayan uçurtmaya uçurtma demem ben mantığı işte… Çocukluk rüyalarımı evden okula uçarak gitmek süslemiştir hep.  Hep bir uçma isteğim ve atlama iç güdüm olmuş sanırım. Yürümek güzelde, uçabilir olmak daha güzel olurdu.

Rüzgarla birlikte hareket edebilmek, uçurtmayı ve havayı hissederek çok ince hareketlerle vücut ağırlığının fazlası güce ulaşıp seni sudan yükseltmesi, uçurtmaya 8 çizdirmek ve istediğin açılarda hareket ettirebilmek, istediğin zaman uçurtmayı saat 12ye alabilmek. Suyun üstünde vücudunu tamamen bırakmış bir şekilde ilerleyebilmek. Tüm bunları yaparken bu kadar güzel hissedebileceğimi bilemezdim. Henüz kiteboard yapabilen biri değilim ama bu duygunun içime yerleşmesi yüzünden inanıyorum ki bir sonraki derste ben bu işi çözerim. Hatta çözdükten sonra uçarım bile. (Ordakiler gibi havada boardu çıkartıp 2 artistik hareket yapıp boardu tekrar takıp suya süzülme olayını yapmam için biraz ekmek yemem gerekecek J) ama olsun ben yine de uçarım..

Ben derim ki, Gökova Akyaka’da muhteşem bir plaj,  havada rengarenk uçurtmalar, muhteşem kumla kaplı harika bir deniz, arka bölümde buzz gibi bir azmak,güzel ve samimi insanlar, mimarisini koruyan geleneksel evleri ile muhteşem bir tatili hepimiz hak ediyoruz. Kendini şımartma aktivitesi de diyebiliriz buna. Bir de Anchor bar’dan sola dönüp biraz ilerleyince solda göreceğiniz SottoVento adında yeni açılan mekana uğramadan dönmeyiniz. 3 keyifli insanın işlettiği bu yeni mekan Gökova’ya çok şey katmış.  Muhteşem Pizzaları (benim tavsiyem SottoVento pizza), ile farklı farklı içkileriyle plajdaki kiteçı arkadaşlarınızla akşam buluşup güzel sohbetler yapmadan sakın Akyaka’dan döneyim demeyiniz.

Mmm bak yazarken burnumda tüttü her şey.. Çok yakında yine oralarda olacağım için içimi kaplayan özlem duygusunu hemen uzaklaştırabildim J

Daha yukarı Uçmak dileğiyle…

Sevgiler,

C.Y.