365 yazı ve ben

365 yazı ve ben

2 Aralık 2011 Cuma

DANS


Şu anda radyoda “Alors on dance” parçası çalıyor. Hani şu Fiat araba reklamında kızın evde hazırlanmasını beklerken tüm İstanbul gece hayatını gezip sonrada kızla sinemada uyuya kalan çocuğun eğlendiği müzik işte.
Bazı parçalara aslında gerçekten çok sinir oluyorum. Böyle duyunca tüylerim diken diken oluyor ama bir yandan da için için bu parçaları seviyorum. Bu parçalara gıcık olup sevmemin tek nedeni sanırım benim sevgi şeklimden olsa gerek J Malum ben böyle seviyorum işte.
Bu parçaları duyduğumda önce Iyyk sesi çıkarıp bu parçaya sinir oluyorum diyorum. Parça ilerledikçe yavaş yavaş müziğin sinir bozucu ritmine ayak uyduruyorum. Ve parçanın sonunda sanırsam içimdeki APAÇİ ortaya çıkıyor. Hepimizin içinde vardır aslında apaçi ruhu. Ama toplumsal koşullardan dolayı bunu bastırmak zorunda kalıyoruz. Hele de küçük bir kasabada yaşıyorsanız gönül rahatlığıyla bir gece bile dans etmişliğiniz olmamıştır. Çünkü siz orda dans ederseniz ertesi gün herkes sizi sarhoş ve dağıttı olarak hatırlayacaktır.
Aslında dans etmek tamamiyle sinirleri boşaltan bir durumdur. Ama öyle belirli bir kareografiye takılıp onu yapmaya odaklandığınızdaki dansınızdan bahsetmiyorum.
Yıllar önce sevgili kankamın evinde kaldığımız bir gece bana giymem için garip bir pijama takımı vermişti. Garip diyorum çünkü açık renkli ve kolları ile paçası gayet kısa bir pijamaydı. Ve o halimle aynada kendime baktığımda kendimi 80 lerden çıkmış biri gibi hissetmiştim. Ve gecenin o saati tv’de çalan eğlenceli bir parçada Micheal Jackson ve apaçi karışımı bir dans etmiştim. Tabiiki beni ilk defa öyle gören kankam önce şoka sonrada kahkaha krizine girmişti.
O kadar çok istiyorum ki. Yurtdışında hiç kimsenin beni tanımadığı bir yere gitmeyi. Ve orada istediğim gibi apaçi dansımı yapmayı. İçimden ne geliyorsa aynen o şekilde dans etmeye ihtiyacım var. Kim hakkımda ne düşünüyor diye kurmadan sadece eğlenmeye odaklanarak içimdeki apaçiyi ortaya çıkartmam gerek işte.
Burada bazen bara gittiğimde yan tarafta kendi kendine müziğin ritmine bırakıp içinden geldiği gibi dans eden birilerini görünce çok kıskanıyorum. Mekandaki erkekler bu kişiye kafası güzel olarak bakarken, mekandaki kızlarda ıykkk ne komik ama cümlelerini kuruyorlar. Ve sözde eğlencemize geri dönüyoruz. (Sözde eğlence içkin elinde , hafif sağa ve sola sallanmaktır) Oysaki kimse o çocuğun o mekanda en çok eğlenen kişi olduğunu fark edemiyor.
Bu nedenle gece hayatında sadece salınan insanlarla eğlenmeye çalışıyoruz işte. Toplum olarak oturarak, müzik dinleyerek içki içerek eğlendiğimizi zannediyoruz. Madem dans edemeyeceğiz o zaman niye çıktık dışarı. Aynı içkiyi evinde de yaparsın, aynı müzikleri evinde de dinlersin ve oturduğun yer bar taburesi yerine daha konforlu bir yer olur en azından. Madem dans edemiyoruz. Niye oradayız? Etrafa bakmak için oradayız belki de, Kim kimle ne yapıyor diye etrafa bakınmak bizler için eğlence olmuş çünkü. Ya da dans edenleri izleyip dalga geçmek için oradayız. “Ayyy şunlara bak ayol ne komikler dimiiii” Sanki hayvanat bahçesindeki maymunda bahsediyorlar. Halbuki bir kumanda olsa ve o sırada etraftaki herkesi durdursak ve müzik aynı coşkusuyla devam etse bu lafı söyleyen o kız fırsattan istifade hemen dans edecektir J
Dans etmek herkesin içinde olan bir şeydir. Ben dans etmeyi sevmem diyen en ağır beyefendi bile Alkolün etkisiyle sevdiği bir parça çaldığında kendini piste atıverir sonuçta. Eee o zaman niye ağırım diye takılıyorsun. Ayrıca dans etmek basitlik olarak algılanan bir toplumda yaşıyoruz. Bir eğlence mekanında gönlünce dans eden kişiyi tüm toplum olarak öyle bir yere koyuyoruz ki sanki çok büyük bir günah işlemiş gibi. Halbuki sadece DANS ediyor.
Kısaca dans etmeye ihtiyacım var J
C.Y.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder