365 yazı ve ben

365 yazı ve ben

28 Kasım 2011 Pazartesi

VİCDAN


Bir varmış bir yokmuş…
Bir meşe ağacı olarak doğmuş yıllar önce. Kocaman meşe ağacının dallarından biri olarak mutlu mesut yaşamış çocukluğunu. Sonra bir gün ailesinden koparılmış ve bu küçük odaya getirilmiş. Özenle verilmiş ustasının ellerine. Önceleri üzülmüş ailesinden ve topraklarından uzaklaştığı için. Ama zamanla bu gözlüklü ve yaşlı amcaya alışır olmuş. Sırasını beklemiş uzun bir süre. Ve sonunda bu yaşlı amca almış onu ellerine, Her köşesini özenle şekillendirmiş. Önceleri bu da canını acıtmış ama her şeye, her acıya dayanır olmuş bir kere. Bu acıya da alışmış zamanla. Sabahları onun elinde olmayı ve onun hayal gücüyle şekillenmeyi sever hale gelmiş.
Zamanla tüm vücudu ortaya çıkmış, kıvrımları tıpkı rafta duran diğerlerine benzemeye başlamış.  Sıra suratına geldiğinde daha çok uğraşmış sanki ustası, İçindeki hüznü yansıtmak için daha bir özen göstermiş gözlerini yaparken… Ve bittiği günün akşamı keyif sigarasını yakarak izlemiş yeni oyuncağını. İçinin ürpermesini engelleyememiş o sırada, Onun gözlerine baktığında kendi hüznünü görmüş, Kaybettiği geçmişini, anılarını, keşkelerini hatırlamış. Keşke “kendi hayatımı da bu oyuncağı şekillendirdiğim gibi şekillendirebilseydim”  diye iç geçirmiş.
Oyuncağına son bir kez bakıp evinin yolunu tutmuş, Havanın karardığını fark etmemiş çalışırken. Soğuk ve karanlık yol boyunca geçmişin ayak izlerini takip etmiş sanki. Apartmanın merdivenlerini çıkarken nefes nefese kaldığında artık sigarayı bırakması gerektiğini düşünmüş içinden. Bu kadar sigara onun sonunu getirecek bu gidişle… Bir nefesle çıktığı evinin kapısını açmış. Bomboş bir ev yine onu bekliyor işte. Bu evin sessiz ve boşluğuna alışamamış hiç. Bir nefese o kadar ihtiyacı varmış ki. Zamanında yaptığım yanlışların bedelini çekiyorum diye düşünmüş. Mutfağa girdiğinde kurumuş peynirden gelen keskin kokuya dayanamayarak kapıyı ardından çekip salona geçmiş.
Bu evi sevmiyordu galiba. Sevmediği ev miydi, yalnızlığımıydı biliyordu aslında.
Bu nedenle oyuncaklarına bu kadar bağlanmıştı son yıllarda. Onları kendi ailesi gibi görmeye başlamıştı. Olmayan ailesinin yerine koyuyordu her oyuncağı. Bazısına mutlu ifade, bazısına hüzünlü ifade oturtuyordu kafasında. Ama son yaptığı oyuncakta onu rahatsız eden bir şey vardı sanki. Onun suratına baktığında içinin ürperdiğini hissetmişti. Garip bir şekilde bu oyuncak aynen kendisine benziyordu. Suratındaki ifadeyi günlerdir yapmaya çalışmıştı. Sonunda kendi ifadesini mi oturtmuştu acaba oyuncağa…
Boş salonda her zamanki yalnızlığıyla uzun uzun düşündü kafasındakileri. Ve kalkıp yatağına uzandı. Burada ölsem kimsenin haberi olmaz dedi içinden. Ne acı ama yıllar önce o hataları yapmasaydı şimdi böyle mi olurdu acaba hayatı…
Soğuk yatağında evladına ve eşine yaptıkları aklına geldiğinde vicdanını temizleyecek hiçbir şeyin olmadığını yeniden anlamış oldu…
C.Y.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder