Bak yine aynı şey oluyor. Sanırım ben tembelim. Ve bir şeye başlangıç sürecim yeterince zor ve uzun oluyor. Denize girerken kırk saat düşünürüm. Girsem mi ? girmesem mi ? ya soğuksa?, off ne gerek var şimdi girmeye sıcak sıcak oturuyorken burada. Vıdıvıdıvıdı –Yada tenis oynamadan önce kıvranırım. Aman kim koşacak şimdi orda, off bide yok elini aç yok uygun durumunu al, yok topa bak, yok rakibini izle, yok bir yandan düşün, bir yandan hisset. Hiç gerek yok. Ne güzel tv karşısında üstümde battaniyemle uzanıyorum işte. Elimde de kumandam var. Ohh mis gibi.
Ya da yemek yaparken; önce malzemeleri yıka, onları doğra, sonra karıştır, pişir vs. sonra biri gelip hemencecik yiyiversin. Oldu canım…(Küçükken annemle mantı yapardık. Elde ama! tek tek onları kapatırdık. Ben 2 kapatıp 1 yerdim de neyse… sonra hepsini bir güzel pişirir soslardık. O kadar süre boyunca emek verip uğraştığımız yemeğimiz evin erkekleri tarafından kaşıklanmaya başlandığında dayanamamış hepsinin kaşıklarını alıp çatal vermiştim J Hala babamda bende mantıyı çatalla yeriz. Emeğe saygı lütfen J
Ama ne zamanki ayağa kalkarım. Giyinir tenise giderim. Ya da cesaretimi toplayıp denize atlayıveririm, ya da kumandamı bırakıp rahat koltuğumdan kalkıp mutfağa gider şöyle müthiş bir makarna yaparım. İşte o zaman esas “Miss “ buymuş diyebilirim.
Bu nedenle başlangıç sürecim biraz daha kolay olsa kimbilir daha neler yaşayacağım. Yada sırf bu başlangıç sancısı yüzünden kimbilir neleri kaçırmışımdır hayatta ?
Sabah güne erken başlamanın zevkini bilen birisi olarak inatla güne en geç şekilde başlıyorum. Söylemesi ayıp mesaim 9:30 da başlıyor . Ve ben 9 a kadar uyuyarak 9 da yataktan fırlayıp giyinip hemen işe geliyorum. Öğlene kadar uyanmaya çalışıyorum. Öğle yemeğimi yedikten sonrada yeniden bir uyku bastırıyor ki öğleden sonramı da gözüm açık uyuma denemelerimle geçiriyorum.
Belli olmuştur ki canım sıkıldı…
Bir sebebi yok, sadece sıkıldım. Mesai saatimin bitmesine 1 saat 14 dakika kaldığı için zamanımı öldürüyorum. Öyle çok istedim ki şöyle damardan bir şeyler yazayım. Böyle içinde bol bol HİS olsun, azıcık ACI olsun, biraz UMUT serpiştireyim üstüne, yanında biraz MELANKOLİ ile miss gibi servis edeyim DEMİŞTİM…
Ama nerdee, şuan da o modda olmadığım için duygunun “D” sini bile bulamadım içimde. Demek ki o duyguyu hissetmiyorsan o duyguyla ilgili bir şey yazamıyormuşsun.
Ben bunu aynen şuna benzetiyorum. İnsanlara sevdiğini söylemeden sevdiğini hissettirebilirsin. Bu his geçebilen bir duygudur. Birde seni çok seviyorum kelimesini hergün de kullansan aslında tam olarak sevmiyorsan karşındaki bilir senin o kadar da sevmediğini. Çünkü her şey gibi “HİS”te “BULAŞICIDIR”.
Şanşta bulaşıcıdır, Mutlulukta bulaşır, Depresyonda kolay bulaşabilir.
Bu nedenle birileri hapşururken dikkat etmek lazım. İyisi varsa bulaşsın ama kötüyse bulaşmasın lütfen J
C.Y.
:/ Yazımı okuduğumda fazlasıyla karıştırdığımı fark ettim. Hele de o mantıdan bulaşan duygulara nasıl geçmişim ben bile çözemedim. Neyse J
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder