365 yazı ve ben

365 yazı ve ben

2 Kasım 2011 Çarşamba

GÜNAYDIN


2 Kasım 2011 saat 10:07 radyoda . Adele /someone like you parçası, elimde sıcacık kahvem ve puslu bir hava.
Karşımda duran boş ve beyaz bir sayfa. Benim içini doldurmamı bekliyor yine. Her sabah olduğu gibi. Her yeni boş ve beyaz sayfanın içini doldurur gibi yaşıyoruz aslında. Evet her gün aynı yatağın aynı tarafından kalkıyor ve aynı odaya giderek üstümüzü değiştiriyor, aynı yoldan yürüyerek,  aynı iş yerine geliyoruz. Aynı fincana aynı ölçülerde kahvemizi koyuyoruz. Ve aslında aynı güne başlıyoruz gibi oluyor. Ama aslında her sabah açılan beyaz bir sayfaya bakıyor ve her gün farklı bir hikaye yazıyoruz. Bu bence muhteşem bir şey. Yazdığım yazıları yazmaktan çok okumaktan zevk alıyorum. Örneğin dün sabah yazdığım 90 frekanslık yazımdaki kişiyi okuduğum zaman. “Vayy be ne kadar mutlu ve pozitif bir kızmış “diyorken, daha önceki yazdığım başka bir yazıyı okurken , “yazık, kıza bak ne kadar mutsuz” diyebiliyorum.
Aslında onların hepsini yaşamış olan kişinin ben olduğuma inanmak kolay olmadığı için kayıt altına almam işe yarıyor. Bak bu kadar mutlu ve bu kadar mutsuzmuşsun diyebilmek için.
Hergün aslında birbirini tekrarlıyormuş gibi gözüken günler geçiriyoruz. Ama bu günlerin içinde bazı kesişmeler, mucizeler ve şoklar yaşıyoruz. Hayatın bize ne getireceğini bilmeden yaşamak aslında çok güzel. Birazdan biryere giderken birine çarparak belki de aşık olacağım, Belki birazdan eski de kalmış birisini göreceğim, veya birazdan bir araba bana çarpacak ve ben öleceğim. Belki de çok sevdiğim birinin başına kötü bir şey gelecek ama belki de “çok sevdiğim biri” birisiyle tanışıp beklediği AŞKI bulmuş olacak. Birazdan ne olacağını hiç bilmeden yaşadığımı biliyorum fakat bunu tam olarak hissettiğimi söyleyemem…
“Gelecekte” “bir gün” bir kişiyle tanışarak ona aşık olacağıma bu kadar inanıyorken. O günün bugün olma ihtimalini göz ardı ediyorum. Sanki gelecekteki o gün farklı bir gün ya!!
Biraz keskin olacak ama, çok sevdiğiniz “o” kişinin yarın bir trafik kazasında öleceğini söylesem bana inanır mısınız? Hayır inanmazsınız. Bu nedenle “o” kişiye yarın ve sonraki hergün yanınızda olacağı gözüyle bakmaya devam edersiniz. Söylemek  ve yapmak istediklerinizi yarına ve yarından sonraya erteleyebilirsiniz. “Ayol burada işte daha bir yere gittiği yok ki” diye düşünerek “normal” hayatınıza devam edersiniz.
4 cenazeden sonra hayatta birçok şey öğrendim. Evet büyüdüm, olgunlaştım, daha aklı başında ve daha mantıklı biri haline geldim (Evet eski halimi özlüyorum!!) Fakat öğrendiğim en önemli şeyin bir insana kızdığım zaman o kişinin bir gün “öleceğini” düşünerek bu kızmamın hiçbir şeye değmeyeceğini fark ettim.  Birini seviyorsam gidip söylüyorum. İçimde hiç birşey kalmasın diye, Bir “gün” o kişi “ölürse” ben daha önce yaptığım gibi onun öldükten sonra bile hala beni duyuyor olduğuna inanarak arkasından saatlerce konuşmak istemiyorum.
Bugüne kadar ölen tüm insanlarda benim gibi, sabah aynı yataklarından kalkmış, aynı odada giyinmiş ve aynı güne başladıklarını unutmamamız lazım!!
Evet bu sabah romantiğim. Gece nasıl yatarsam sabah öyle kalkıyorum. Gece de romantik yattım sabahta romantik kalktım işte. Ama ben sabah eğlenceliysem akşama romantik, sabah romantiksem akşama eğlenceli olabilen bir karakterim.
Bundan 3 saat sonra yazacağım yazıda “ooff niye hayat böyle ki bak bunu bunu yaptı yine” diye serzenişte bulunursam “İNSAN” lığıma veriniz lütfen J
C.Y.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder