365 yazı ve ben

365 yazı ve ben

10 Kasım 2011 Perşembe

GEÇMİŞ OLSUN


Dünyanın en güzel yemeğini yapsam, ama yemeği ertesi gün size servis etsem hiçbir değeri kalmaz dı değilmi ? Ama bu yemek dünyanın en güzel yemeği içinde bu kadar çok malzeme var, ve özel olarak şöyle şöyle pişirildi. Bilmem nerden getirilmiş az bulunan kıymetli malzemelerden yapıldı ve hayatınızda bir daha bu yemeği yiyemeyebilirsiniz desem ? Yermisiniz ?
Hadi benim gibiyseniz yemeği ısıtıp yemeye çalışırsınız. Ama bir yemek en fazla kaç kere ısıtılabilir ki ? Hem sadece uyduruk makarna bile ertesi gün ısıtıldığında kurumuş olurken. Bu muhteşem yemeği kaç kere ısıtabiliriz ki ?
Evet olmaz. Yemek dediğin sıcak yenir. Dumanı üstünde tüterken yenir. Sosları henüz donmamışken yenir. Bu nedenle yemeği yerken geç kalmamak lazım !
Aynen hayattaki gibi işte. Bir şeylere geç kalmadan yaşamamız lazım. Severken de unuturken de geç kalmamalıyız hayatta. Hayatını değiştirmeyi düşünen bir sürü insan var etrafta. Belki güneye yerleşip hayal ettikleri hayatı yaşamak istiyorlar. Veya küçük kasabalarından metropole yerleşip yeni ve daha iyi bir hayat istiyorlar. Ama sadece bekledikleri için hayal kurarak, istemedikleri bir şekilde yaşıyorlar.  Bilgisayar ekranlarına yaşamak istedikleri yerin fotoğrafını koyarak oraya uzun uzun bakıp hayal kurarlar. Şimdi orda olsaydım şunu şunu yapardım diyerek…
Evet hayatı ertelemeyi hepimiz yapıyoruz. Tatile gitmek için şu kredimizin bitmesini bekliyoruz. Şuraya yerleşmek için uygun zamanı bekliyoruz. İşte yükselmek için tepedekinin değişmesini bekliyoruz,sevgilimizle bir hayat kurmak için uygun koşulları bekliyoruz.,, vs.
Çünkü hayatta yapılması en kolay şey BEKLEMEKTİR… Beklemek bu kadar kolayken adım atmayı kim düşünebilir ki.  Ben de, sende , onlarda bekliyoruz işte. Yukardan bir sihirli değnek değsinde hayatımızda bir şeyler değişsin diye bekliyoruz. Aslında o hayal ettiğimiz yaşam bizim olsa daha mutlu olacağımıza inanıyoruz. Ama napalım yapacak hiçbir şeyimiz yokmuş gibi her gün istemediğimiz hayatı yaşamaya devam ediyoruz.
Daha iyi bir eve çıkmak için kıvranırken bir depremle evimiz yıkılıyor ve o sevmediğimiz evin bile değerini anlıyoruz. Daha iyi bir araba almayı hayal ederken bir kaza yapıyoruz ve o beğenmediğimiz arabamızın değerini daha iyi anlıyoruz. Sevgilimizin daha “iyi “ olmasını beklerken onu kaybettiğimizde değerini daha iyi anlıyoruz. Gibi gibi.
İnsanız işte elimizde olmayanların hayalleriyle yaşayıp gidiyoruz. Bilsek o elimizdeyken değerini belki daha farklı olurdu her şey. Ama bilemiyoruz işte.
Bu nedenle ya şikayet etmeye devam edeceğiz. Ya da sahip olduğumuz her şey için şükredeceğiz.
Yada cesaretini toplayıp işinden istifa edip o resmine baktığın kasabaya gidivereceksin. Zor geldi değil mi ?Çünkü galiba sen sadece “gitme hayalini” sevmişsin...

C.Y.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder