Dün akşam hiç tanımadığım bir çiftin nişanına gittim. Sırf babama uyku sersemiyken söz verdiğim için gitmek zorunda kaldım daha doğrusu. Ama iyiki de gitmişim. Yol boyunca araba kullanırken sürekli zihnimde kendi nişanımı canlandırdım. Şu da gelir, şuda gelir. Aa onu unutmamalıyım. Kahveleri şu yapar, konuşmayı bu yapar, sonra şöyle yaparız diye güzel güzel hayaller kurarken bir anda sevgili “Egom” kapa çeneni, bırak bu hayalleri ve araba kullanmana geri dön dedi… L
Ve bende onu dinleyerek her zaman ki gibi hayalimdekileri kenara atarak (Negatif gerçeklerimle yüzyüze kalarak) böyle olağandışı ! şeyleri düşünmekten vazgeçtim…
Emin olun 2012 yılında foton çağına girmekle, 2012 yılında benim nişanlanabileceğim arasında hiçbir fark göremiyorum. Sanki ikisi de olması mümkün ama bir o kadar da ütopik bir durummuş gibi nedense. İnsanın inancını yitirmesinden kötü ne olabilir ki ? Yani aslında inanmak istiyorsun ama içinde bir yerlerden, böyle bir şey galiba olmayacak diye konuşan biri ve birileri varken şöyle sonuna kadar gönül rahatlığıyla “İnanamıyorsun” bile. Çünkü şevkin kırılmış bir kere, bu tarz güzel durumların senin dışında dünyadaki herkesin başına gelebileceğine inanmaya başlamışsın işte…
Galiba inancımı geri kazanmak için inandığım şeyleri çöpe atmalıyım. Her seferinde benim inancımı yok eden insanlar varken zaten inanmakta zorluk çeken “Ben” yeterince inançsız bir hale bürünüyorum. Gün geçtikçe hayal kuramaz hale geldiğimin de farkına vardım açıkçası. Eski “UMUT” dolu ben gerçekten ütopik hayaller kurar ve bunlardan mutlu olur ve gerçek olabileceklerine inanıyordum. Oysa şimdi bir nişan hayalini bile kuramaz oldum…
Nişanlanan çift, 1 kaç yıl önce yılbaşında bir trafik kazası geçirmiş. Ve kazanın sonunda kız beyin fonksiyonlarını kaybetmiş. 1 yıl boyunca yatakta yaşamış. Konuşamadan ve kendi işini göremeden yaşamanın kendisi ve çevresi için ne zor bir durum olduğunu hissedebilmişsinizdir. Benim etkilendiğim konu, kızın azimle rahatsızlığını yenmesi ve sağlıklı bir şekilde ayağa kalkması ve erkeğinde bu dönem boyunca onu hala “Severek” yanında olmasıydı.
Ve onların nişan törenlerine baktığımda hala böyle şeyler var mı ki bu hayatta dedim kendi kendime. Ben şu sağlıklı halimle böyle bir şeyin gerçek olabileceğine inanamıyorken onların yaşadıkları gerçekten fantastik bir rüya tadındaydı benim için. O çift sevgilerine inandıkları için bugüne kadar gelebilmişler. İnandıkları için çocuk beklemiş ve kızda ayağa kalkmış. Oysa ki benim gerçekten inancım çok azaldı. Artık bir ailem olacağı gerçeğinden uzaklaşmaya başlıyorum galiba. “Sıra sana geldi” diyenlere eskiden inşallah derken şimdi sadece o alaycı gülümsememi yapıyorum.
İçimden de konuşuyorum elbet! Yüzlerce kelime ile gayet uzun cümleler kuruyorum. Kendi inançsızlığımı kendime inandırabilmek için.
Çünkü galiba hayalimdeki doğru insan kayıp şehir Atlantis’te yaşamıştı zamanında. Ve benim nişanımda inancımla birlikte sulara gömülmüş demek ki…
Kısacası bu günlerde gayet inançsızım. İnanmayı çok istiyor ama bir türlü beceremiyorum. Çünkü zamanında inandığım her şey yıkılmış ve bu nedenle bende böyle güzel şeylerin olabileceğine inanmak yerine kötü şeylerin olabileceğine inanıyorum artık.
C.Y.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder