365 yazı ve ben

365 yazı ve ben

10 Ekim 2011 Pazartesi

HAVA RAPORU


Ama bu yazı yazılmaz mı şimdi. Biraz hava raporu gibi olacak önceden uyarmalıyım. Güneyden esen sert rüzgarlarlar ile tekne direkleri birbirine vurarak o çok bildiğimiz sesi çıkarıyor. Karşı dağların üstünden kara bulutlar, gelecek olan sağanak yağışın habercisi gibi, Kaptanlar bu fırtınayı kazasız olarak atlatabilmek için ellerinden geleni yapmak için çabalıyor, Evlerini su basma ihtimali olan aileler durumla ilgili gerekli önlemi almaya çalışıyor.  Bir taraftan da güneş, bir yerlerden ben hala buradayım imajı vererek önüne gelen bulutları delerek bize ulaşmaya çalışıyor gibi. Evet, doğa olayları izlemekten en çok keyif aldığım belgesel tadındaki durumdur benim için. Neden mi ? çünkü bu olaylarda genellikle kendimi ve içsel dünyamı görüyorum da ondan…
Kendimi geliştirme ve iç huzurumu bulma yolunda bir çok şey deniyorum. Meditasyon, nefes egzersizleri, sorunlarımı yazmak ve kendimde değiştirmek istediğim huyları bulmak gibi bir çok teknik deniyorum. Evet ortalama 1 yıldır bu duruma yoğunlaşarak bilinçli hareket etmeye çalışıyorum. Çok sinirlendiğim durumlarda derin nefes alıp -vererek sakinleşmeye, yada çok paranoyakça kafama takılan “acaba ofisin camını açık mı unuttum “ kurgularından sıyrılabilmek içinde “boşverme” yolunu seçiyorum. Ya da görmekten rahatsız olduğum kişilerin isimlerini bir kağıda yazarak onları affedip kağıdı yakıyorum. Dolunay vakti dileklerimi kağıda dökerek –ofiste yangın çıkarma pahasına da olsa- yakıyorum. Ya da quantum yapıyorum. 3 gün boyunca dileklerim gerçek olmuşçasına hareket ediyorum. Evet öğrendiğim her şeyi deniyorum. Tüm araştırmaları yapıyorum. Olumlu düşünüyorum. “Evren” e dileklerimi olumlamalar ile gönderiyorum.
Ama ne yaparsam yapayım tam bir mutluluk haline ulaşamıyorum. Genel olarak hedeflediğim mutluluk düzeyine ulaşamadığım için de aslında yaptığım tüm çalışmaların amacına ulaşmadığı fikrine kapılıp daha da çok üzülüyorum.
Aslında farkında olmadığım bir şey olduğunu buldum. Genel olarak günlük güneşlik olmasını istediğim hayatımda aslında fırtına ve yağmurların olmazsa olmaz olduğunu fark ettim.
Tanrı’nın doğayı yaratırken bizleri de ona benzer yarattığının farkına vardım. Nasıl ki sürekli güneşli bir mevsimde yaşamıyorsak bizlerde sürekli mutlu olamayız. Bizlerinde şiddetli fırtınalara, sağanak yağmurlara ihtiyacı var. Ardından çıkacak olan güneşin değerini anlayabilmek için önce yıkılmamız gerek belki de…
Belki de hayatımızdaki gereksiz pürüzlerin temizlenmesi için o şikayet ettiğimiz “selin” gelip bizi vurması gerekiyor. Hayatımızın daha iyi olması için bazen “altının üstüne” gelmesi gerekiyor. Tüm acılardan sonra olgunlaşmamız gibi bir durum sanırsam bu.
Bu nedenle sürekli mutluluk halinin olamayacağının farkına vardım. Sürekli mutlu olmayı da aslında istemediğimi biliyorum. Benim gibi çabuk sıkılan bir insan için sürekli mutluluk durumu elbette işkenceye dönüşecektir zaten.  
Galiba yapmam gerek en önemli şey, fırtına anında sabretmeyi öğrenmek ve ardından güneşin çıkacağına sonuna kadar inanabilmemdir. ..
C.Y.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder