365 yazı ve ben

365 yazı ve ben

26 Ekim 2011 Çarşamba

ESKİ HAYATLAR


Ananelerimize bakıyorum da ne kadar faklıyız. Onların yaşamlarında kişisel gelişim gibi bir çalışma hiçbir zaman olmamıştır herhalde. Genç yaşta tam olarak tanımadıkları biriyle evlenip 60 yıl boşanmadan mutlu mesut yaşamış gitmişler. (evlendikleri kişinin ruh ikizleri olup olmadığını veya gerçek aşkın peşinden koşmaları gerektiğini düşünmemişlerdir.) Çocuklarını en sağlıklı şekilde büyütmüşlerdir.(Çocuğundaki farklı davranışların bir hastalık olduğunu kurarak hemen psikoloğa götürerek ilaç tedavisine başlamamışlardır)  İlaç ve psikolojik destek almadan yaşamışlar.  Örneğin benim ananem hayatı boyunca pizza, hamburger ve fırında makarna yememiş. Hatta bunların neye benzediğini bile bilmiyor. Kendi ürünlerini kendisi yetiştirerek kendine yetecek kadarıyla yaşıyor. Hayatında her zaman yeteri kadar ürün bulundurmuş yeteri kadar yiyecek, giyecek ve eşya…
Ananemi özellikle yazmak istedim. Çünkü o benim için her zaman önemlidir. Adı melek olduğundan mıdır bilinmez ama gerçekten melek gibidir. Dünyada, kötülükler iyilerin başına gelir derler ya ona da aynısı oldu sanırım. İlk bebeğini 40 günü dolmadan kaybetmiş. Geriye kalan 3 evladının erkek olanını 45 yaşında, kız olanını (yani annemi) 52 yaşında kaybetmiş. Geriye kalan tek kız evladının da başından kanser geçmiş ve kurtulmuştur. Ve tüm bu evlat acıları yetmezmiş gibi birde çok sevdiğim, hayat arkadaşını yeni kaybetti. Ve bu hayatta tek başına kalmış biri olarak sadece acısını çekerek. Günlük hayatına devam ediyor…
Hayatımızda tüm olanakları olan biz yeni neslin en büyük derdi “sıkıntı”dır bana göre. Ortamdan sıkılırız, hayatımızdan sıkılırız, bazen de kendimizden sıkılırız. Ananemi hergün telefonla arayıp hal hatrını sorarım. Ve ona genellikle sorduğum ana soru da “sıkılıyormusun” dur. Ve o hep aynı cevabı vermekten sıkılmadı ben hala aynı soruyu sormaktan sıkıldım.
“Niye sıkılayım ki”
Evet ona göre televizyon seyretmeden tüm gün oturup düşünmek ve yemek yapmak ve gelen giden arkadaşlarına acılarından bahsederek “tek başına “ yaşamanın sıkılacak bir yanı yok. Sanırım eskilerin yedikleri içitiklerinden mi hayata bakış açılarından mı bilinmez bizlerden daha kuvvetliler. Depresyona girmiyorlar. Tedaviye ihtiyaçları olmuyor. Ve çağımızın hastalığı olan “Sıkılmayı” hiç yaşamamışlar. Ve “ben şimdi ne yapacağım”, “ne olacak şimdi” , “tüm acılarda beni buluyor zaten” gibi cümleleri de kurmuyorlardır.
Sanırım yeni nesil olarak bizler komplike hayatlarımızın kolaylığının yanında derdini de çekiyoruz. –Stres- gibi bir dert ile uğraşarak. Geleceğimizde ne olacağımız ve aslında ne olmayı istediğimizi ama aslında ne olma yolunda gittiğimizle o kadar çok meşgulüz ki.
Sanırım bir gün ananemin yaşına geldiğimizde tüm bu dertlere değdi mi bari diye soracağız kendimize…
C.Y.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder