365 yazı ve ben

365 yazı ve ben

13 Ocak 2012 Cuma

YUVARLANIYORUM


Kafam karışık yine, içim bulandı, sular çalkalandı ama hala berraklaşamadı açıkçası. Bekliyorum artık durulsun diye. Ama biliyorum ki önümüzdeki 5 ay boyunca çamurlu sularda yüzmek zorundayım daha. Tam seviniyorum. Ohh bitti işte. Bugün artık rahatım diye. Yeni bir olay patlak veriyor. Tam seviniyorum. Bu kişi gitti diye bu sefer öteki geliyor başıma. Bu sular eskidende böyle bulanıkmıydı hep yoksa şimdi mi bana batıyor çözemiyorum artık.
Günlerimi kendimi sakinleştirmekle geçiriyorum. Eskiden kırk yılda bir yaptığım nefes al-ver işlemini hergün yapar vaziyette buldum. Her gün bir koşuşturma, yeni bir ekşın, yeni sorunlar gelmeye başladı sanki. Hergün üstüme üstüme gelen şeylerden kurtulmak için çaba gösteriyorum. Her günün akşamüstüsünde aynı cinnet durumlarına geçmeye başladım.
Ve artık sıkılmaya başlıyorum. Onun bunun gereksiz cümlelerini dinlemekten, saçma dedikodularla uğraşmaktan, basit bir iş için günlerce uğraşmaktan, alt tarafı bir evrak için düzinelerce kez mailleşmekten, ve her düşen mailde bir sürpriz ile karşılaşmaktan sıkıldım açıkçası. Keşke bir kumanda olsa da bir anda yaşlı ve emekli biri oluversem diye hayal kurmaya başladım. Tek derdimin günlük olarak çiçeklerime kararınca su vermek olmasını ve onların büyüyüşünü izlemek olmasını diliyorum şu günlerde. Yada başka dertlerim olabilir, Örneğin çocuklarımın evi dağıtmalarından şikayetçi olmak istiyorum. Kocamın maç izlemesinden şikayet etmek istiyorum. Torunlarımın beni ziyarete az gelmesinden şikayet etmek istiyorum.
Bu kurumsallık çalışma şeklinin bir parçası olmak istemiyorum. Saatlerce bir insanın keyfinin yerine gelmesini ve bana o gerekli dosyayı mail atmasını beklemek zorunda olmayı istemiyorum. Ya da ekşın ihtiyacı olan insanların ortalarda dedikodu yaparak suları bulandırmalarını yaşamak istemiyorum artık.  Hep mi bu sorunlar vardı ? Yoksa ben mi yeni yeni takmaya başladım bilmiyorum. Ama sürekli kafamda tilkilerin dolaşmasından rahatsız oluyorum. Sanki bir şeyler yetişmeyecek hissiyle geç kalmış gibi koşturmak istemiyorum.
Herşeyi tam olarak yapsamda bu hayat hep spontone olarak sorun getiriyor galiba.. Ve ben hayatımı, işimi, yaşantımı kontrol altına almaya çalıştıkça ipi elimden kaçırıyorum galiba. Ama artık ipi kendi kendime koyveremiyorum da, eski umursamaz kız yok oldu çünkü. Eski avare kızı çok özledim ben. Bu sorumluluk sahibi, düzenli, programlı ve mantıklı kız, benim sinir sistemimin içine etti çünkü.
Eski güzel günlerimin özlemlerini yaşıyorum. Üniversite yıllarımı geri istiyorum. İngilizce dersi sabah saat 9’da başladığı için devamsızlıktan kalmayı göze alacak kafa yapısını geri istiyorum ben. Sınavda çıkan Atatürk’ün okuduğu kitaplar ve yazarlarının listesine yazarları aklıma gelmediği için babamın arkadaşlarının isimlerini yazarak 100 aldığım zamanlardaki cesaretimi geri istiyorum ben.  Tek derdimin sınavlarda kopya çekebilmek için uygun konum ve zamanı ayarlamak olmasını diliyorum.
Çok özledim. Hayatımın o 5 yılını bu kadar özleyeceğimi hiç hayal etmezdim açıkçası. Bilinçsizce geçirdiğim o yıllarda dahamı mutluydum acaba. İnsan büyüdükçe daha mı az mutlu oluyor acaba. Galiba öyle. En azından bana göre öyle şu günlerde. Biliyorum. Bu geçici bir dönem. Ama artık stres kelimesi benim hayatıma da girdi sonunda.
“Sorumluluk” kelimesinin altında ezildim şu günlerde. Sırtımdaki sorumluluklar ve beklentileri yerine getirmem gerekiyor. Benden beklenen iyi kız olma, iyi çalışan olma vs.. gibi görevleri yerine getirmek için uğraşıyorum işte. Yaşayıp gitme, ya da yuvarlanıp gitme böyle bir  şey herhalde. Birine nasılsın dediğinde “Yuvarlanıp gidiyoruz işte “ der ya hani, İşte o yuvarlanan kişinin neler hissettiğini daha iyi anlıyorum artık. Kısaca “Yuvarlanıp gidiyorum işte “  En azından bu aralar böyleyim.
C.Y.

2 yorum: