365 yazı ve ben

365 yazı ve ben

18 Ocak 2012 Çarşamba

OYUN


Şimdi tanıdığım birinin blogundaki etkileyici bir yazıyı okudum. 8 yıl önce kanserden babasını nasıl kaybettiğini yazmış. O haberi duyduğu anı, öncesini ve sonrasını yazmış. Acısının ve yaşadıklarının ne kadar taze olduğunu okuyunca anlayabiliyor insan.
Neye üzüleceğimi şaşırıyorum şu günlerde. Annemin ölümüne mi üzüleyim. Kaybettiğim insan içinmi üzüleyim. Yanlızlığıma mı üzüleyim, sürekli ağır aksak ilerlemeye çalışan işlerimemi üzüleyim, umut etsemde içimden bas bas bağıran “olmayacak” sesinemi üzüleyim bilemiyorum.
Üzülmeye hangisinden başlamalıyım. Zamanında üzüldüklerimi yeniden mi yaşamalıyım. Acılarımın yok olması için daha kaç kere kutusundan çıkarıp acı çekmem gerekiyor ? Daha kaç gece dua etmem gerekiyor. Hafızamın silinmesi için ne yapmam gerekiyor ? Peki mucizeler için daha kaç yıl dilekte bulunmam gerekiyor ? Hiç bilmiyorum. Daha ne kadar kötü bir duruma gelmem ve kaç kere daha düşmem gerekiyor hiçbir fikrim yok.
En çok neye üzülüyorum biliyormusun. İnsan 2 şeyi istediği zaman elde edemiyor. Birincisi ölmek. Tamam bu kadar yaşamak bana yetti. Artık daha fazla gün ve saat bu hayatı çekmek istemiyorum , yarın bu oyuna bir son vermek istiyorum. Diyemiyorsun. Ne kadar istesende yarın hep geliyor işte. Sen oyunu bitiremiyorsun. Bu da oyunun bir kuralı işte. Kötü bir kural aslında, belki de iyidir. Bilemiyorum.
Diğer dilekte. İnsan istediği zaman deliremiyor. Hadi bu kadar yeter artık delirmek istiyorum diyemiyorsun. Bu kadar akıllı, mantıklı, sorumluluk sahibi geçirdiğim günler yeter, yarın sabah delirmek istiyorum. Diyemiyorsun. İnsan isteyince ölemiyor ve deliremiyor. Ben bu ikisinin oyuna dahil olmasını çok isterdim.
Çünkü bu ikisinden başka bir çıkış yolu yok gibi. Hüzünlerimin azalması için, dileklerimin yerine gelmesi için daha ne kadar beklemem gerek hayat ? Evet sana soruyorum. Neden bize istediklerimizi vermiyorsun. Neden bizi süründürüyorsun. Neden her gün ısrarla belirttiğimiz ve açıklamalı olarak yazdığımız, ve her gece olmasını istediğimiz şeyleri bize vermiyorsun ? Neden bizim senin kurallarına göre yaşayıp gitmemize mecbur bırakıyorsun ?
Hayat ne kadar zor ? Ve hayat ne kadar kolay ? İnsan olmanın ve bu acılara dayanmanın yükünü biz insanlardan başkası çekemezdi zaten. Bize verdiğin yüzlerce duygu ile buhramlar geçirmemizi izliyorsun belki de. Ama bu oyunun çıkış yolunu sen istediğin zaman açıyorsun. Delirmek istemeyenleri delirtiyorsun. Ölmek istemeyenleri öldürüyorsun. Bize sorsan. Ne istiyorsun diye. Sana söylüyoruz ama . sen yine yapmıyorsun.
Üzgünüm hayat. Beni hayal kırıklığına uğratmaya devam ediyorsun. Senin yüzünden. Ne kararlarımdan eminim, ne attığım adımlardan eminim şu günlerde. Çünkü olasılık miktarın o kadar çok ki neyin doğru neyin yanlış olduğunu ayırt edemiyorum. 
Her gece yatağına yattığında sevdiğini hayali olarak öpen ve sarılan insanlar var bu dünyada ? Bilmem farkındamısın hayat, bunun ne kadar saçma ve acı bir şey olduğunun. Olmayan veya olmayacak şeyleri diliyoruz. Ve şu anda olmayan insanlarla konuşup , geceleri onları öpüp, sarılıp, iyi geceler diyoruz.
Oysa sen tüm haşmetinle hala “Hayat” olarak devam ediyorsun işte. Bizde çıkışı bulamayan fareler gibi aynı yolları arşınlayıp duruyoruz. Ama belli ki dönüp dolaşıp aynı yere geliyoruz. Aynı duyguları yaşayıp duruyor olmamızın başka ne açıklaması olabilir ki ?
Kısaca çok özlüyorum. Ve senin bu salak kader oyunlarından çok sıkıldım…
Kısaca; yakında içimdeki polyanna ölecek, haberin olsun…
C.Y.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder