Son günlerde mantıken düşünüp durduğum, evirip çevirip, ısıtıp ısıtıp önüme koyduğum bir fikir var. Bu fikir çok saçmada olabilir. Ama bakış açıma göre bazen çok doğru bazen de çok yanlış geliyor bana. Zaten ben böyleyim işte. Bir gün önce şükrettiğim bir şeyden ertesi gün şikayet edebiliyorum. Sonraki gün tekrar şükredebiliyorum o ayrı mesele. Zaten bir gün “olurda” bir çocuğum olursa kesinlikle onun terazi olmaması için elimden geleni yapacağım. Çocuğa yazık sonuçta, benim gibi gel- git ruhlu bir kişilik olmasını istemem doğrusu. En güzeli onun boğa burcu olması. Hayatı boyunca hayatın zevkini çıkarır, en güzel yemekleri ve en güzel şarapları tadarak mutlu olup gider işte.
Esas konuya geri dönersek; Kafamdaki kurgularıma göre, şu kişisel gelişim yolculuğum beni mahvetti, beni mahveden satürnde olabilir. Ama ben bunu kişisel gelişim olayından olduğuna inanmaya başladım. Hani o evrim teorisi var ya. Eski olan ben ile yeni olmak istediğim ben saçmalıklarım. Ne oldu biliyormusun ? Eski o gelişmemiş ve boş kafalı kişiyi özlüyorum. Her gün daha bir özlemle anıyorum kendisini. Bir örnekle açıklamam gerekirse eğer; Ben eskiden karanlık ve loş ışıklı bir odada yaşıyordum. Gözümün gördüğü, hislerimin götürdüğü şeyleri yaşayıp, sonuçlarına katlanıp, karanlık odamda yaşayıp gidiyordum işte. Bu kadar sorgulamadan, bu kadar komplike olmadan tek amacım karanlık odanın içinde istediğim tv kumandasına ulaşabilmek için yapmam gereken hamleleri yapmak ve kumandaya ulaştığımda da mutlu olmaktı. Bu kadar basit bir hayatım vardı eskiden. İstediklerimi yaşardım ben, yaşamam gerekenleri değil, sonuçlarına razı olurdum yaşadıklarımın, her şeyin bir bedeli var diyerek bedellerine katlanmaya da razı olurdum. Mutluydum, ya da mutsuzdum bilmiyorum, Ama kafam daha rahattı onu iyi hatırlıyorum.
Oysa ki bir sürece girdim. Ve dedim ki aydınlanma yolculuğumda yeni olacak bir “ben” istiyorum dedim. Ve o karanlık oda, okudukça, öğrendikçe ve düşündükçe aydınlanmaya başladı. Önceleri sevindim. Çünkü odanın her yerini bu kadar net görebilmek, kumandayı bu kadar kolay bulabilmek hoşuma gitmişti açıkçası, Çünkü artık odam “aydınlanmıştı”. Ve sonra ne mi oldu ? Aydınlanan odada, ışığın bana verdiği yetkiye göre odanın tüm pisliklerini fark eder oldum. Nasıl yani o kenarda duranlar örümcek ağımı ? Peki televizyonun üstündeki beyazlık tozmu ? diyerek sözde aydınlık odada takıntılı bir kişi oldum çıktım…
Eskiden, o tozları görmediğim karanlık zamanlarda daha rahattım fikrimde buradan kaynaklanıyor. Şu anda yüzde yüz mantık dolu bir küp haline geldim. Kesin kararlar veriyorum. Çantamda çok güzel etiketlerim var. Hemen etiketini yapıştırayım diye yanımda taşıyorum. Empati kurmakta zorluk çekmeye başladım.. Ki empati benim hayatımın en önemli varlığıydı. Başka insanların duygularını anlayamamaya başladım. Benim salak “mantığıma” uymayan durumları kabul edemez oldum, Ayrıca insanlarla muhabbet bile edemiyorum tam olarak. Yeni birisiyle tanıştığımda onunla muhabbet etmenin bana ne yararı var ? gibi garip sorular soruyorum kendime.
Saçma bir duruma geldim. Ve en çok korktuğumda daha 29 yaşında olmamdır. 35 yaşımdaki beni hayal bile edemiyorum… Bu evrim olayının işleyiş şeklinin sadece ileriye doğru olmamasını diliyorum. Belki de ben maymunken daha mutluydum. Sadece tek derdim ağaçlar arasında dolaşıp muz bulunca sevinmekti. Böyle karışık duygu durumlarım yoktu ve en güzeli de sebepsiz yere 32 dişimi göstererek gülümseyip bir de el çırpma hareketimi yaptım mı benden mutlusu olamazdı işte. Bu kadar basit bir hayattan sonra insan olmak bana ağır geldi herhalde. Artık muz gördüğümde sevinmiyorumJ Çünkü muz yediğimde fiziksel zarar ve yararlarını biliyorum… Ayrıca 32 diş yerine öndeki birkaç dişi göstermekle yetiniyorum. Haa bir de öyle el çırparak kahkaha atmalar da geride kaldı…
Soruyorum şimdi. Biz maymundan insan olduysak, yeniden maymuna dönüşme şansımız var mıdır ?
Haa eğer yoksa o zaman yandım demektir J Hayatımın geri kalanını “yalnız”,”takıntılı” ve “mantıklı” bir şekilde geçirmeye mecbur kaldım demektir…
C.Y.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder