365 yazı ve ben

365 yazı ve ben

17 Aralık 2014 Çarşamba

YENİ HAYAT !


Hani böyle bir his vardır.  Yerine çivilenmiş gibi hissedersin. Vücudun ağırlaşır, beynin yavaşlar, hayatın sakin ve dingin akışında her gün bir diğerine benzermişçesine geçip gidiyormuş ve zaman hızla akıp geçiyormuş gibi hissedersin. Uyursun, uyanırsın, uyursun ve yine uyanırsın...

Sonra bir gün denizin ortasında 25 knot kuzeyden esen buzz gibi bir rüzgarla beraber kendini ufak bir botun içinde bulursun.  Bulutlara falan bakarsın, gözlüğün kenarından giren soğuk hava yüzünden, gözlerini kurumamak için ekstra sıvı çıkarmaya çalışırken bulursun. Göğsünün tam ortasında geçmeyen nezlenin izlerinin üstüne birde üşüme hissi gelir. Ellerin, kulakların, burnun ve hatta gözlerin bile üşür. Öyle çok üşürsün ki bir anda tepeden bir aydınlanma iner. Ve kafanda kocaman bir ampul yanar “Napıyosun Ceren? ” diyen kocaman bir soru işareti gelir ve kalbinin, zihninin, hayatının tam orta yerine konuverir bir anda.

İşte bu benim aydınlanma anımdır. (22.11.2014) Bazen çok üşümenin insan hayatı üstünde ekstrem değişiklikler yaratabileceği tarafımdan test edilip onaylanmıştır. Bu soru işaretinin hayatımın tam göbeğine oturmasıyla birlikte birçok şey değişmeye başladı. Mesela bu değişimlerden en büyüğü benim için, kendime “ne istiyorsun Ceren?” sorusunu defalarca sormama rağmen hiçbir cevap alamamış olmaktı. Çok enteresan dimi?, hepimiz biliriz zannederiz ne istediğimizi ! öyle emindim ki kendimden, bunca yıl sormamışım bile ne istediğimi, insan ne istediğini bilmez mi hiç ayol ! ama o iş öyle değilmiş be şekerim.. Ne istemediklerimi bir bir sıralamışım son yıllarda. Bunu bunu istemiyorum. Ee tamamda ne istiyosun peki ? ık, mık, himm, yani , bilmem diyen bir iç ses ile karşılaşmak beni epey bir şaşırttı.

Ve o günden beri ne istediğimi bulmak için bir karar verdim. Defalarca sordum, Bazılarında gözlerim yaşardı, içimden ağlamaya benzer bir his geldi, burnum bile sızladı, resmen cevap vermek istemeyen bir kız çocuğu vardı karşımda, şimdi anlıyorum ki öyle cesaretsiz kalmış ki uzun yıllardır ağzını açmaya korkmuş demek ki ! Sonra bir anda içimden bağıran bir ses duydum.”Ben İstanbul’da yaşamak istiyorum” dedi. Dedim ki ona “Yavrum bak burada güvendesin, arkadaşların, dostların, güzel akşamların, güzel bir işin ve keyifli kahkahaların var, yapma etme emi şekerim” o da dedi ki “olmaz ben İstanbul’da yaşamak istiyorum ve hayatımı komple baştan yaratmak istiyorum” bende dedim ki “koca istanbul’da iş , ev, ulaşım, para, zaman ? bunları nasıl çözmeyi düşünüyosun acaba” diye ona kızdım. O da çok kararlı bir şekilde “Ben yaparım, en kötü kaybedecek hiç bir şeyim yok ki ?” dedi.  Böyle kararlı bir sesin karşısında ben bile duramam brütüs…
Sonra içime harika bir şey düştü. Doğum gibi hayal edin, Yavaş yavaş, adım adım, bazen sancılı, uykusuz, mide bulantıları, kafa karışıklıları, bir çok olumsuz dış ses ve bir çok derdiyle beraber olan cinsten, ama bazen de dünyanın en mutlu insanıymışsın hissi, dağın en tepesine çıkıp ellerini kaldırıp içinden “işte bu” diye bağırmak gelen cinsten.. Bazen geceleri uyuyamıyorum mesela, ya da mide bulantılarımla koşturuyorum, bir sürü negatif ses dolanıyor kafamda nasıl olacak, ne olacak, olacak mı diyip duran, sonra kocaman bir gülümseme oturtuyorum suratıma ve öğrendiğim taktikleri bugüne kullanmam gerekiyormuş hissiyle biraz nefes alıp veriyorum. Kalp ritmim sakinleşiyor, beynim sakinleşiyor ve içten gelen “merak etme ceren, her şey olması gerektiği şekilde muhteşem bir şekilde oluyor” cevabıyla uykuya dalıyorum. Bazen de heyecandan ve mutluluktan uykum kaçıyor. Alıyorum elime defterimi gecenin 12 sinde yatağımda yazıp, çiziyorum. Sanki hayatımda ilk defa bir başlangıç yapıyormuşum gibi.

Bu süreç o kadar güzel bir süreç ki ve o kadar garip ki benim için, kelimeler, cümleler kifayetsiz kalır aslında, duygular anlatılamaz çünkü, anlatmaya çalıştıkça büyüleri kaçar. O yüzden sadece yaşamam ve hissetmem gerekiyor bu süreci…

Bu süreç dediğim kolay birşey değil ha ! kocaman bir alışkanlık var, kök salmış bir ağaç gibi, kökleri baya uzun zamandan beri toprakta yol almış sonuçta, ha diyince paçaları toplayıp gidemiyor insan. Mental olarak hazır olmadan gidemiyor yani..

Gelelim fasulyenin faydalarına… Bu süreçte aldığım kararın sabahında sevgili babam, benim aldığım karara ilk başta üzülsün mü sevinsin mi bilemese de arkamdaki en büyük destekçim oldu, Kararın sabahında koşarak ofise gelip heyecanla sabah kahvemizi içerken suratına bakıp“ben buna karar verdim” diye çekine çekine söylediğim 8 yıllık karşı komşum, dostum, “Hiç durma, yap” dedin ya Allah sana ne istiyorsan 3 katını versin emi, sonra öğle yemeği dostlarım, her gün koşturarak yanınıza gelip bu iş nasıl olur diye kafanızı çok ütülesem de beni seviyorsunuz ve heyecanımı paylaşıyorsunuz biliyorum, öğle yemeği dostları diyip geçtiğime bakmayın, o grupta acayip bir enerji var çünkü, biri en büyük hocam olur ki o kendini iyi bilir, diğeri hep bir adım yanımda olur, saçı kısa aklı uzundur..Bir sarışın var onla kavga da etsek bir yerlerdedir aslında, atsan atılmaz satsan satılmaz cinsten ( seni sevmesen uğraşmam bile haberin ola sarışın) , öteki gözlüklü desen yedek beyin gibi benim için. Sonra pizzacım var, sonra ofisin kedi sever amcası var sonra istanbul’daki güzel dostlarım, evine çökeceğim güzel kadın. az kaldı çökmeme biliyorsun, “sen gel, ev senin” dedin ya daha ne isterim ki, sonra diğer sarışın, kayınpederinin ciddi sağlık sorunlarıyla uğraşırken arada beni de düşünüp bana güzel fikirler verdin ya, kalbin kadar güzel olsun hayatın… Sonra Bebeksoş var, mesela izmirdeki dostlarım var, Facebooktan arada dürtüp eee nasıl gidiyo diyen kıvırcık, “saçını çekerim senin” dememin sevgi sözcükleri olduğunu elbet biliyorsun.. ki aklıma bir sürü bir sürü insan geliyor aslında. O kadar çok insan biriktirmişim ki, o kadar güzel sesler havalarda uçuştu ki anlatamam. Liste çok uzun. Zamanında kalbimi sizlere açtığım için ne iyi yapmışım. Kısaca yine hepinize çok çok  teşekkür ediyorum. Hayatıma kattıklarınız için o kadar mesudum ki anlatamam.

Yeni hayatımda görüşmek üzere...

Hepimize Bol bol sevgi, aşk, değişim, mucize, yolculuk, kahkaha, eğlence, başarı, para, bol sağlık, dostluk ve gönlümüzden geçen her şeyin patır patır  gerçek olacağı muhteşem bir 2015 olsun emi.  

Çok pis hissediyorum olacak brütüs J

AMİN.

Ceren Yıldız



19 Ağustos 2014 Salı

MERHABA BRÜTÜS


Bundan ortalama 4 yıl önce kendimi ve hayatımla ilgili bir çok şeyi değiştirmek üzere bir yola başlamıştım. Beni bilirsin yolları pek severim.  Baktım ki hayat böyle çekilmeyecek ve ben de daha çok gencim, dedim en güzeli değişime direnmeden “ben böyleyim” cümlesini hayatımdan çıkartabilmek için paçaları sıvayıp gerekli çalışmalara bir güzel başlayayım.

Tabii ki her bayanın yaptığı gibi hemen koşarak gerekli kişisel kitapları alındı. Hepsi üst üste okunarak kitaplarda yazan tüm felsefeler bir güzel öğrenildi. Özümsenmeye çalışıldı falan. Sonra sanal alemdeki özlü sözler ah o özlü sözler ne kadar özlüler değil mi ? insana hiç ulaşamayacağı kayıp şehir Atlantis’ten mektuplar gönderir gibilerdi. Onları okursun ve içine bir duygu dolar hemen elin paylaş butonuna gider ve evet gerekli ders alınmış gerekli konu özümsenmiştir… Ah canım… Mutluluğun formülü aslında ne kadar da basitmiş te biz bunu nasıl görememişiz… (der içimizdeki o ses) (ki tanıştırayım kendisi aslında Ego’dur)

Sonra bir bakmışız kendimizi 1512. Mahjong oyunundaki taşları birbirleriyle eşleştirme hareketini bilinçsizce yapmaya çalışırken, kafada sürekli konuşup duran o saçma ses aslında hiçbir yere gitmemiş. Hatta eski performansından daha güzel bir şekilde car car konuşmaya devam ediyor haspam !  Sonra kendini bir anda küçük ve şımarık bir kız çocuğu olarak karyolanın altına girmiş ve içten içe ağlarken buluvermişsin. Ee hani nereye gitti tüm o sayfalarca okunmuş güzel cümleler, peki ya o sanal özlü sözler, hiç mi anlamı yoktu tüm bunların brütüs .

Sonra bir şey olur… “-hayat beni neden yoruyorsun- şarkısı ile Serdar Ortaç’a bağlamaya hiç gerek yok be cnm. Olur öyle şeyler, Ayağa kalk ve devam et” diyen ! çok cılız bir ses duyarsın… Bu ses gerçek miydi, yoksa sen mi uydurdun bilemezsin bile, ama o diğer sesten başka bir ses olduğunu hissedersin. Ve dersin ki böyle bir ses te var demek ki…( o sesin geldiği son nokta ile ilgili bir şey paylaşmadan geçemeyeceğim. –Fırtınalı bir günde ben ve özgüvenim kendime göre büyük yelkenimle karşıki  adaya doğru bir güzel gitmiş ve dönüş hamlesinden sonra düşmem ve rüzgarın beni sürüklemesi yüzünden uzun uğraşlarım sonunda kendimi yan kıyılara çok yaklaşmış bir halde bulmuştum. Kollarımda güç kalmamış ve neredeyse ağlamak üzereydim. Çıktım boardun üstüne ağlasam mı yoksa denemeye devam mı etsem kararsızlığı içinde kalmış bir haldeyken kendimi mental olarak hırpalamaya çoktan başlamışım meğersem. İşte o hırpalamadan sonra dedim ki içimden “madem bu işi istediğin düzeyde yapamayacaksın, bırak o zaman uğraşma yeter artık yeaaa” diyen çirkef sese karşı o ses “ sörfünde çok umrundaydı be canım, zırlamayı kes ve devam et” dedi… Ben de dumur olarak gülmeye başladım. Biraz delice bir görüntü olabilir. Ama o ses sayesinde pes edip ağlayıp zırlayıp bu işten vazgeçmek yerine boardda ayağa kalktım, ve içimden dedim ki “yapabilirsin Ceren”… yapabildiğimi söylememe gerek yok sanırım :P (Hello bu konuşanda Egomdu tanıştırayım)

Zihnin yüceliği ve çalışma şeklinden bahsetmeyi isterdim aslında ama çok uzun bir yazı olacağı için şimdilik hiç gerek yok.  Şimdilik kişisel gelişim kitapları dozumu çok aza indirdim. Onun yerine kendimi daha farklı şeylere yönlendirdim. Mesela spontane yolculuklara çıkmak gibi, ya da sörfe daha çok vakit ayırmak gibi, ya da yoga yapmak gibi…Ki bu Yoga yapmak çok kısa bir cümleymiş gibi gözüküyor olabilir ama bildiğin günlerce yazılabilecek bir konu bu. Nefes almak ve nefes vermenin bendeki etkilerini anlatamam, ayrıca insanlara daha dikkatli bakıyorum, doğaya daha dikkat kesiliyorum, içimde hiç olmadığı kadar büyük bir merak duygusu var. Otobüste , yolda yanımda oturan ve anlık olarak tanıştığım veya bir daha hiç görmeyeceğim insanlara bakıyorum. Onların hayatlarını anlamaya çalışıyorum. Onlarla muhabbet etmek bile bende bir şeyleri değiştirebiliyormuş mesela en son bunu fark ettim..

Son olarak ta en küçük bir olumsuzlukta sürekli konuşmaya başlayan o ses ile ilgili bir yöntem geliştirdim. O konuşmaya başladığında onun konuşuyor olduğunu fark etmem bile o nun içindeki şevki söndürüyor. Yani eskiden tüm gün bilinçsizce onu dinlerken artık bazı durumlarda beni ziyarete geldiğinde “oo hoş geldin be canım” “seni tanıyorum artık daha önce bu konuyu konuşmuştuk, seni seviyorum ve benim ilerlemem için hayatımda olduğunu biliyorum. Ama şimdi değil canım, hadi cnm” diye bir cümle kurduğumda o sesin uzaklaştığını söylersem bana deli dermisiniz bilmiyorum.

Kısaca sevgili brütüs, hayat 2+2= 4 denebilecek keskin çizgi ve formülleri olan bir yer değilmiş. Hayatı çözmeye çalışıp özümsemek yerine yaşamak gerekiyormuş çoşkuyla, çocuklar gibi her gördüğüne merakla bakıp “ama çook güzel” diyerek gördüklerinden dolayı şükranlarını sunman gerekiyormuş. Evrenle ve içindeki tüm canlılarla yaptığın muhteşem bir alış-veriş varmış mesela,

Aslında hayatta hiçbir şey tesadüf değilmiş ki aslında tesadüfleri de Tanrı yaratmış.

Olan her şeyin bir sebebi varmış ve her şey olması gerektiği şekilde muhteşemmiş.

Evrenin müthiş planlamasını gördüğün zaman kendi küçük planlarına gülüp geçmek lazım mış…

Dün dükkanda gördüğüm bir kadının da dediği gibi.

Sevgi ile…

Ceren Yıldız



30 Nisan 2014 Çarşamba

SABIR


İnsanın pişmesi gerek galiba, yemek gibi, önce çiğ çiğ doğranıp , yağda hafif pembeleşene kadar çevrilerek sotelenmesi, ardından başka sosların üstüne katılarak 200 derecelik fırına atılması gerekir sanırsam. Üstüne hafif kaşar koyup 40 dakika kadar bu ateşte sabırla beklemesi gerek, beklemesi gerek ki, zamanı dolduktan sonra dumanı tüten ve çok iştah açıcı bir kokuyla etrafını cezp edebilsin. Pişme süresi vardır insanın sanırsam. Hadi ben çok acıktım diyip fırından erken çıkarmamalı insan, az pişmiş, hafif çiğ ve garip bir tatla karşılaşmamak için. Üstündeki kaşarların bile bir erime süresi varken bu acele ne diye sormak lazım kendine. Beklemek, sabırla beklemek gerek sanırsam.

Bu yüzdendir galiba 10 dakikada olan makarna dışında hiçbir yemeği yapmayı istememem. Beklemeye tahammülüm yok galiba . Fırına koyduğum yemeği beklemektense aç kalmayı tercih etmemin sebebi bu sanırım. Aç yattığım gecelerin sebebini buldum sonunda.

Sabırsızım galiba. İstiyorum ki bişeyler olsun, hemen olsun, şimdi olsun, olacaksa olsun, olmayacaksa beni oyalamasın istiyorum. Ne istediğime gelince o da tam bir muallak sanırsam, sabah uyanıp uçaktan atlamayı istiyorum, öğleden sonra acaba çocuk mu doğurmayı istiyorum ? diye kendi kendime kalıyorum. Akşama da çocuk bakmanın zor olduğu fikrine kapılıp, en güzeli yorganı üstüme çekip uyuyayım diyorum.

İşte bu benim hayatım. Benim bitmek bilmeyen döngüm. Hep mi böyleydim. Yoksa belli bir süreden beri mi böyleyim tam hatırlayamıyorum bile. Eskileri sandıklara kapatıp deponun en köşesine koymamla meşhurumdur. Ta ki sandığın anahtarı bir gün elime geçip her şeyi yeniden ve yeniden açana kadar.

Herkes mi böyle, yoksa bu evrende sadece bende mi bunlar var emin değilim. Bir dönem tekamül hissiyle, evrene yüzde yüz güvenerek içimden çok derin bir şekilde diyorum ki, “her şey olması gerektiği gibi muhteşem”  inanarak, canı gönülden diyorum. Tekrar ettiğimde beynim inanıyor ve gerçekten bir süre boyunca huşu içinde dünyaya bakıyorum. Sabah uyandığımda “güneş ne güzel bi şey ya” ,”müzikler ne güzel”, “hey şu manzaranın güzelliğine bak” diyerek her gördüğüm şeye huzurla bakıyorum. Sonra bir gün geliyor, saçı Halil Sezai modeli kestirip “isyaaaan” parçasının ana karakteri olarak klip çekimlerime başlıyorum..

Şimdiye gelirsek eğer …Olayın içindeyim. Tam ortasındayım. Hislerimi tam olarak hissedebildiğim yerdeyim. Aynı zamanda olayın dışından uzaktan bir köşeden de kendime bakabiliyorum. Ve görüyorum aslında her şeyi, nedenleri. tam olarak gördükten sonra görmek istemediğim için belki de olayın içine geri giriyorum. Soru soruyorum içimden ve sorduğum soruya bir cevap geliyor, bir videodan, bir cümleden, ya da bir şarkının sözlerinden tekrar tekrar bana sesini duyurmaya çalışan bir evrenle mücadele içindeyim.  Çok net görüyorum görmesine de inanmıyorum işte. Tam olarak inanabildiğim güne kadar da bu döngüm devam edecek galiba. Muhteşem planlamasıyla hayatımı çok güzel bir yöne doğru akıtan ve beni bu yöne hazırlamak için gerekli, insan, durum ve olayları benim önüme koyan muhteşem sistemli koca bir evrensel düzenin karşısındayım şu anda. Deli gibi akan ve akınca yolunu bulacak olan bir nehirdeyim, ama nehrin kenarındaki dala tutunup akıntıya karşı isyan ediyorum. Biliyorum ki tek yapmam gereken avuçlarımı açıp kendimi suya teslim etmek. Ama bunu istemiyorum. Bu birkaç gün istemiyorum.

Küçük bir çocuk gibi yatağıma yattım, yorganı üstüme çektim ve ağlayarak, “küstüm, oynamıyorum” mızmızlanmalarımı yapıyorum. Evrenin planlarını hiçe sayarak, yorganın altında deve kuşu misali tüm hayattan kopabileceğimi ve bir şeylerin değişmesinin bu şekilde olabileceği hissine kapıldım. Yazarken bile görüyorum halimi, yapmam gerekeni, ama dediğim gibi, küstüm ve artık oynamıyorum modundayım brütüs..

Hayat, biz istesekte istemesek te bize öğretmeye devam ediyor olacak. Ben kafamı kuma gömsemde, ağlayıp zırlayıp isyan etsem de , hayat bana öğretecek, sabretmeyi öğretecek belki de, bir yazıda okuduğum ve çok etkilendiğim sabrın tüm lütfunu, huzurla bekleyebileceğim güne kadar bana öğretmeye devam edecek, Öğrenene kadar inatla sabretmem gereken zamanlar, olaylar, insanlar göndermeye devam edecek. Ve “bir gün”, yorganımı atıp yataktan kızarmış gözlerle dünyaya bakıp derin bir nefes alarak, bana gönderdiği tüm olumsuz şeyler için bile şükredeceğim.

Ama o gün henüz bugün değil...

Sevgilerimle,

Ceren Yıldız

insan sessizce içinde büyüyecek birşeyi beklediğinde, gerçek kendine dönecektir. dönmek, varmaktır. olmaktır... ve bir gün bir kıvılcım tutuşacaktır, ben olduğun seni tutuşturacak, alev alev yakacaktır. işte o zaman tamamen yanacak, bambaşka biri olarak yeniden doğacaksın. benliğin paramparça olacaktır. yeniden tanışacağın o asıl sen herşeyin doğrusunu bilendir. törenleri, kutlamaları ve hayatın gerçek tadını o bilir.

zihnini açık tut. hamile bir kadın gibi bekle. acele etme. beklemek oturup beklemek değildir. inci tanesini yaratmaya girişmiş istiridye ol bak ya da bir ağaç dik ve bekle. sabırla, sakince ama heyecanla bekle. akıllı ol, okullu ol, sabır ol sabriye ol. bırak doğa kendi işini yapsın, sen de kendi işini. şafak sökerken getirdiği gizeme inan. ve kendi şarkını öğren. kendini söyle."

ekşi sözlük/sabır


8 Ocak 2014 Çarşamba

TEŞEKKÜR…


Bir zaman geçmiş en son yazdığım yazının üstünden. Kendime yazdığım yazılar dışında burayı hafiften boşlamışım sanki. Duygu değişimlerim ve farklı gördüğüm durumlarda buraya yazılar yazıyorum. Bir süredir yazmamamın sebebi çok büyük aslında !! Bir süredir çok büyük bir duygu değişimi yaşıyorum. Eskiden duygu değişimlerimi masaya yatırıp analiz ederdim. Ama sanırım artık değişmişim. Bu süreci yazmak, sorgulamak, düşünmek gibi aktiviteler yapmak yerine sadece yaşıyorum. Olduğu gibi olduğu haliyle mükemmel bir şekilde yaşıyorum…


İçinizde beslediğiniz, değişmesi için uğraştığınız, her gün sabırla olmasını beklediğiniz durumlar vardır. Bunun için sabır gösterirsiniz, emek harcarsınız, zaman harcarsınız, fikrinizi, ruhunuzu, kalbinizi, kendinizi ve çevrenizi hazırlarsınız ya hani işte bende aynen böyle yapmışım. 3 yıllık uzun ama keyifli bir süreç yaşadım. 3 yıl içinde öğrendiklerim, yaşadıklarım, hissettiklerim o kadar farklıydı ki... Bunları buraya sığdırmam imkansız tabi…


Şimdiki zamana gelince… Isıtıcıda ısıtılmış Nutelladan aldığınız ilk kaşık gibi, yüksek bir teknenin en üst katından çığlıklar içinde çivileme atlar gibi, müthiş peynirli dumanı tüten makarna gibi, güzel bir film izlemek ve filmdeki karakterlere aşık olmak gibi, evde tek başına kulağına çalınan müzik eşliğinde ritim tutup surattaki saçma gülümsemeyle dans etmek gibi, hiç tanımadığın bir şehrin ara sokaklarında dolaşırken bir anda kendini müthiş manzaralı bir yerde bulmak gibi, bitmesini hiç istemediğin kitabı okur gibi, instagramdaki en güzel fotoğrafı çektiğini düşünmek gibi, dost muhabbetlerinde patlattığın kahkaha gibi, akşamın bir vakti spontone olarak kendini çocuk parkında bulup kaydıraktan kaymaya çalışmak gibi, Müthiş bir kokuyu koklamak gibi, uykulu gözlerle sıcak yatağa yatıp yorganı üstüne çekmek gibi, salamı rulo yapıp garip sesler çıkararak yemek gibi, sevdiğin tarafından koklanarak öpülmek gibi, gibi, gibi…


Kısaca bu liste uzar gider. Ve dersin ki kendi kendine, “Hey, Yaşamak ne güzel bir şeymiş !!” , her gün şükredersin, teşekkür edersin mesela, sana verilenler için. Olumsuz olaylara bakıp sırıtırsın mesela, acele etmezsin çünkü “geç kalmışlık hissin” yok olmuştur. Baktığın dünya hep aynıdır aslında ama gözüne farklı bir güzel gelir. Müzikler daha duygulu, filmler daha anlamlı gelir…


Bugün için teşekkür ediyorum. Benim huysuz suratımı çeken tüm dostlarıma, somurtup konuşmadığım günlerde bile bana katlandıkları için, Pazartesi bunalımlarıma gülüp geçenlere, beni tenkit edenlere, bana laf sokanlara bile teşekkür ediyorum. Hayatıma dahil olan ve bilerek veya bilmeyerek bana bir çok şey öğretenlere de, öğle yemeği sohbetlerimize, geyikte tavan yaptığımız günlere ve felsefenin, arınmanın dibini gördüğümüz günlere de teşekkür ediyorum. Benimle kadeh tokuşturanlara, barda bağırarak şarkı söylediklerime, tahterevalli de dengede durmaya çalıştığıma :p ve tabii ki beni koklayarak öpene ;) kısaca tüm herkeslere teşekkürü borç bilirim.


Sizleri seviyorum ve hayatımda olduğunuz için kendimi şanslı hissediyorum. J


Sevgiler,

C.Y.