Bu yazının nedenini henüz çözemedim. Belki de Digitürk müzik
kanallarını dinlerken arka fondaki deniz manzaralarına fazla bakıp hipnotize
olmuş olabilirim. Belki de hayatımda ilk
defa suya bu kadar dikkatli baktığım içindir.
Arka fonda güzel müzikler çalar, koltukta en rahat pozisyonunu alırsın,
kafanda bir sürü düşünce ve hayaller, karşında tv ekranındaki manzara. Denizin kumsalla
oyun oynaması, dalgaların belli ritimlerle gel-gitleri, Deniz suyunun köpürerek
kumsalı ıslatıp en uzak noktaya ulaşma çabası ve görevini başarıyla tamamlayan
suyun geri çekilmesi, bir sonraki hamlenin yetersizliği ve ardından köpükle
birleşen büyük dalganın yeniden aynı noktaya kadar ulaşma başarısı ve
sonsuzluğa kadar uzanan bir döngü.
Sanırım su beni hipnotize etti. Bir günün 5 saatini ekrandaki farklı su görsellerine bakarak geçirdiğim için suyun hipnotize etkisini hissettim belki de. Her zaman gördüğüm, daldığım, dokunduğum ve sevdiğim suyu anlamaya çalışmaktı yaptığım. Suyu kişiselleştirdim belki de, içindeki canlıları düşündüm. Kenardaki kayaların uzun yıllar sonunda suya göre şekil değiştirdiklerini fark ettim. Bana çok uzak bir deneyimdi. Suyun yıllarca bitmek bilmeyen bir döngü ile devinimini takdir ettim. Azimle her an kıyıya ulaşmasını ve kaya gibi sert bir malzemenin bile kendine göre şekillenmesini sağladığı için ona saygı duydum.
Ekranda beliren farklı denizler, bazıları sakin ve insanı kendine davet eden, huzur veren, güvenilir. Başka bir manzarada büyük dalgalar, rüzgarla birleşmiş, insanı ürküten ve uzak durma içgüdüsü uyandıran, tehlikeli ve korkutucu. Kıyıya vuran dalgaların şiddeti bile bir çok şeyi ifade ediyor belki de. Değişen başka bir görüntü, gün batımında denizin hemen üstünde kızılımsı bir güneş, batmak üzere, aslında çok yakın ama bir o kadar da uzak. “Sanki ben batıyorum ve hüzünlerinizle sizi baş başa bırakacağım. Unutmayın ki sabah yeniden doğacağım ve sizi aydınlatmaya devam edeceğim” der gibi…
Su gibi olmalı insan. Akışkan, uyum sağlayan, gerçek duygularıyla korkmadan yaşayabilen. Bazen sakin ve davetkar, huzur saçan. Bazen de fırtınanın şiddetiyle köpüren, karanlığa gömülen ve tehlikeli. Gel-gitlerinin farkında olmalı insan, her fırtınanın ve dalgalı günlerin geçici olduğunu, bir gün yeniden sakin ve huzurlu günlerine ulaşabileceğinin farkına varmalı. Dalgalarıyla en sert kayanın bile şeklini değiştirebileceğinin farkında olmalı ama sakinliğiyle tüm doğanın ritmini yavaşlatabileceğini de bilmeli. Bu dünyada “Hem her şey, hem de hiçbir şey olduğunu” hissetmeli.
Yokluğunun büyük bir kayba neden olacağını, varlığınınsa büyük bir nimet olduğunu bilmeli.
C.Y.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder