Bundan ortalama 4 yıl önce kendimi ve hayatımla ilgili bir
çok şeyi değiştirmek üzere bir yola başlamıştım. Beni bilirsin yolları pek
severim. Baktım ki hayat böyle
çekilmeyecek ve ben de daha çok gencim, dedim en güzeli değişime direnmeden “ben
böyleyim” cümlesini hayatımdan çıkartabilmek için paçaları sıvayıp gerekli
çalışmalara bir güzel başlayayım.
Tabii ki her bayanın yaptığı gibi hemen koşarak gerekli kişisel kitapları alındı. Hepsi üst üste okunarak kitaplarda yazan tüm felsefeler bir güzel öğrenildi. Özümsenmeye çalışıldı falan. Sonra sanal alemdeki özlü sözler ah o özlü sözler ne kadar özlüler değil mi ? insana hiç ulaşamayacağı kayıp şehir Atlantis’ten mektuplar gönderir gibilerdi. Onları okursun ve içine bir duygu dolar hemen elin paylaş butonuna gider ve evet gerekli ders alınmış gerekli konu özümsenmiştir… Ah canım… Mutluluğun formülü aslında ne kadar da basitmiş te biz bunu nasıl görememişiz… (der içimizdeki o ses) (ki tanıştırayım kendisi aslında Ego’dur)
Sonra bir bakmışız kendimizi 1512. Mahjong oyunundaki taşları birbirleriyle eşleştirme hareketini bilinçsizce yapmaya çalışırken, kafada sürekli konuşup duran o saçma ses aslında hiçbir yere gitmemiş. Hatta eski performansından daha güzel bir şekilde car car konuşmaya devam ediyor haspam ! Sonra kendini bir anda küçük ve şımarık bir kız çocuğu olarak karyolanın altına girmiş ve içten içe ağlarken buluvermişsin. Ee hani nereye gitti tüm o sayfalarca okunmuş güzel cümleler, peki ya o sanal özlü sözler, hiç mi anlamı yoktu tüm bunların brütüs .
Sonra bir şey olur… “-hayat beni neden yoruyorsun- şarkısı ile Serdar Ortaç’a bağlamaya hiç gerek yok be cnm. Olur öyle şeyler, Ayağa kalk ve devam et” diyen ! çok cılız bir ses duyarsın… Bu ses gerçek miydi, yoksa sen mi uydurdun bilemezsin bile, ama o diğer sesten başka bir ses olduğunu hissedersin. Ve dersin ki böyle bir ses te var demek ki…( o sesin geldiği son nokta ile ilgili bir şey paylaşmadan geçemeyeceğim. –Fırtınalı bir günde ben ve özgüvenim kendime göre büyük yelkenimle karşıki adaya doğru bir güzel gitmiş ve dönüş hamlesinden sonra düşmem ve rüzgarın beni sürüklemesi yüzünden uzun uğraşlarım sonunda kendimi yan kıyılara çok yaklaşmış bir halde bulmuştum. Kollarımda güç kalmamış ve neredeyse ağlamak üzereydim. Çıktım boardun üstüne ağlasam mı yoksa denemeye devam mı etsem kararsızlığı içinde kalmış bir haldeyken kendimi mental olarak hırpalamaya çoktan başlamışım meğersem. İşte o hırpalamadan sonra dedim ki içimden “madem bu işi istediğin düzeyde yapamayacaksın, bırak o zaman uğraşma yeter artık yeaaa” diyen çirkef sese karşı o ses “ sörfünde çok umrundaydı be canım, zırlamayı kes ve devam et” dedi… Ben de dumur olarak gülmeye başladım. Biraz delice bir görüntü olabilir. Ama o ses sayesinde pes edip ağlayıp zırlayıp bu işten vazgeçmek yerine boardda ayağa kalktım, ve içimden dedim ki “yapabilirsin Ceren”… yapabildiğimi söylememe gerek yok sanırım :P (Hello bu konuşanda Egomdu tanıştırayım)
Zihnin yüceliği ve çalışma şeklinden bahsetmeyi isterdim aslında ama çok uzun bir yazı olacağı için şimdilik hiç gerek yok. Şimdilik kişisel gelişim kitapları dozumu çok aza indirdim. Onun yerine kendimi daha farklı şeylere yönlendirdim. Mesela spontane yolculuklara çıkmak gibi, ya da sörfe daha çok vakit ayırmak gibi, ya da yoga yapmak gibi…Ki bu Yoga yapmak çok kısa bir cümleymiş gibi gözüküyor olabilir ama bildiğin günlerce yazılabilecek bir konu bu. Nefes almak ve nefes vermenin bendeki etkilerini anlatamam, ayrıca insanlara daha dikkatli bakıyorum, doğaya daha dikkat kesiliyorum, içimde hiç olmadığı kadar büyük bir merak duygusu var. Otobüste , yolda yanımda oturan ve anlık olarak tanıştığım veya bir daha hiç görmeyeceğim insanlara bakıyorum. Onların hayatlarını anlamaya çalışıyorum. Onlarla muhabbet etmek bile bende bir şeyleri değiştirebiliyormuş mesela en son bunu fark ettim..
Son olarak ta en küçük bir olumsuzlukta sürekli konuşmaya başlayan o ses ile ilgili bir yöntem geliştirdim. O konuşmaya başladığında onun konuşuyor olduğunu fark etmem bile o nun içindeki şevki söndürüyor. Yani eskiden tüm gün bilinçsizce onu dinlerken artık bazı durumlarda beni ziyarete geldiğinde “oo hoş geldin be canım” “seni tanıyorum artık daha önce bu konuyu konuşmuştuk, seni seviyorum ve benim ilerlemem için hayatımda olduğunu biliyorum. Ama şimdi değil canım, hadi cnm” diye bir cümle kurduğumda o sesin uzaklaştığını söylersem bana deli dermisiniz bilmiyorum.
Kısaca sevgili brütüs, hayat 2+2= 4 denebilecek keskin çizgi ve formülleri olan bir yer değilmiş. Hayatı çözmeye çalışıp özümsemek yerine yaşamak gerekiyormuş çoşkuyla, çocuklar gibi her gördüğüne merakla bakıp “ama çook güzel” diyerek gördüklerinden dolayı şükranlarını sunman gerekiyormuş. Evrenle ve içindeki tüm canlılarla yaptığın muhteşem bir alış-veriş varmış mesela,
Aslında hayatta hiçbir şey tesadüf değilmiş ki aslında tesadüfleri de Tanrı yaratmış.
Olan her şeyin bir sebebi varmış ve her şey olması gerektiği şekilde muhteşemmiş.
Evrenin müthiş planlamasını gördüğün zaman kendi küçük planlarına gülüp geçmek lazım mış…
Dün dükkanda gördüğüm bir kadının da dediği gibi.
Sevgi ile…
Ceren Yıldız