365 yazı ve ben

365 yazı ve ben

5 Aralık 2012 Çarşamba

SAF


Farkındayım, Hep bir Yol’dan bahsediyorum. Gitmekte olduğum, yürümeye çalıştığım ve anlamaya çabaladığım bir yolda olduğumu hissediyorum çünkü. Son zamanlarda dışarıdan çok dengesiz ve deli gibi gözükmüşte olabilirim. Belki de delirdim ama haberim yoktur. Bir kitapta okumuştum. Kitabın ana karakteri, Deli kardeşine delirmenin nasıl bir duygu olduğunu sormuştu. Sözde deli olan kardeşi de “ tam olarak bir şey hissetmiyorsun, aslında her şey tam olarak olması gerektiği gibi geliyor da diyebilirim” demişti.  Dediğim gibi belki de hiçbir şey hissetmeden, çaktırmadan delirmişimdir. Olamaz mı?
Bu bloga hayatımın sadece önemli dönemlerinde yazı yazıyorum. Ortalama 1 yıllık bu süreçte toplam 130 adet önemli dönem olmuş benim için.  Belki hepsi çok önemli değildi ama en azından toplam 130 günüm diğer günlerden biraz daha farklı bir duygu hissederek geçmiş. Yani aslında istatistik olarak kötü bir durumdayım. Demek ki bir yıl içinde 235 günüm duygusuzca ve öylesine geçmiş..
Aslında söylemek istediklerimi anlatmayı başarabilecek miyim bilmiyorum. En azından anlatmaya değer olduğuna inanıyorum. Bence günümüzde insanlığın en büyük yanlışı kavram kargaşası yaşamasıdır. Kavramlar, sebepler ve sonuçlar ve ulaşılması gereken ödüller, çekilmesi gereken cezalar gibi kavramlara o kadar çok takılı kalıyoruz ki, tam olarak duygularımızı umursamaz bir hale gelmişiz belki de. Çünkü hayatta öğrenmişiz ki her şeyin bir sonucu ve karşılığı vardır. Manevi değerlerden çok kazanılması gereken bir savaş olarak görüyoruz belki de hayatımızı. Bir yolda yürürken yoldan şikayet ediyor ve ancak ulaşmamız gereken yere ulaştığımızda mutlu olabiliyor veya ulaşamazsak mutsuz olabiliyoruz. Ama önemli olan bölüm ulaşılması gereken bölüm değil içinde olduğumuz ve her gün deneyimleyerek yaşadığımız hayat aslında.
Duygularımızı hiçe sayarak, mantıkla ilerleyen, yüzeysel insanlarız artık belki de. Çünkü zamanında öğrenmişiz ki, duygular bizi altüst ederler sadece. Onları dinlemek, hissetmek sadece bizi yanlış yollara götürür. Duygular insanı zayıflatır ve hatta bazen küçük bile düşürebilir. Çünkü artık yüzeysel bir toplumuz. Seven ve değer veren insanlar var etrafımızda. Bizim de sevdiğimiz ve değer verdiğimiz birileri vardır elbet. Ama sorun şu ki sizi seven bir insan size gülümsemeyi bıraktığında veya sizin doğrularınıza ters düşerse de yine onu sevmeye devam edebilir misiniz? Sizden beklenen hareketi göstermediğiniz zaman da sevmeye devam edeceğine inanıyor musunuz halen ?
Sizin gösterdiğiniz kadar değeri karşı taraftan görmediğiniz zaman sevgi kefelerini hemen ölçüp biçip onun artık sevilmeye değer biri olmadığına kanaat getirmiyor musunuz hemen? Bence bunu hepimiz yapıyoruz. Bize gülümsemeye devam ettikleri sürece insanları sevmeye devam ediyoruz…
Benim anlatmaya çalıştığım sevgi daha farklı aslında. Örnek vermek gerekirse ;Ben bir annenin çocuğuna duymuş olduğu saf sevgiden bahsediyorum aslında, Sen ne yaparsan yap, nasıl davranırsan davran seni sevmeye devam edecek kadar büyük bir sevgiden bahsediyorum. Çünkü bir annenin çocuğuna duyduğu sevgide en büyük faktör çocuğun davranış şekillerinden çok, o çocuğun anneye hissettirdikleridir.
 Yani buzdağının görünmeyen kısmı bizim Hislerimizdir…
C.Y.