365 yazı ve ben

365 yazı ve ben

1 Şubat 2013 Cuma

DÜĞÜN


Bu yazı yazılması gereken bir yazı. Bugün çok farklı, diğer günlerden çok daha anlamlı bir gün sanırım. Sanki yazmazsam çatlarım gibi hissediyorum. Sabahtan beri içim kıpır kıpır, bir heyecan bir coşku, garip garip başka duygularda var tabii ki, tüm duygular hep beraber dans ediyorlar sanki.
Neden mi böyle hissediyorum. Çünkü 15 yıldır yan yana yürüdüğümüz dostum bugün evleniyor. Yani şaka gibi ama bugün sen evleniyorsun. Garip ama gerçek. Lise yıllarında düşmanlıkla başlayan bir dostluktu hatırladığım kadarıyla. Ama birbirimizin suratına senden hiç hoşlanmıyorum diyebilecek kadar da nettik  ve bu dostluğun en önemli sırrı da bu netlikti sanırım. 15 yıl uzun bir süre ( ki 15 yıl olduğunu şimdi hesap ettiğimde öğrendim). Hani derler ya bazı anlarda tüm anılar film şeridi gibi gözünün önünden geçerler. İşte bana da bugün aynen öyle oluyor. Ne çok anı biriktirmişiz yeni fark ediyorum. Ne kadar çok konuşmuşuz, paylaşmışız, dertleşmişiz.. Garip bir hatıra aslında ama şimdi aklıma geldi. Bir kış akşamı ne yapacağımıza bir türlü karar veremediğimiz için arabayı “İmbat sitesi” tabelasının olduğu yol kenarındaki bir boşluğa çekip anlamsızca saatlerce orada takılmıştık. Mekan, müzik, manzara gibi detaylara çok takılmamışız anlaşılan. Birbirimize anlattıklarımız ne kadar bitmek bilmez konularmış acaba ki yıllarca anlatmışız. Dinlemişiz ve bazen de hayret etmişiz. Ve en önemlisi de gerektiğinde susmayı da becerebilmişiz. Bu günlere güle oynaya da gelmedik tabii, arada hayatın getirdikleri, farklı yollar, farklı seçimler gibi tezatları da yaşadık. Sonra baktık ki bakış açıları iki tarafında değişmiyor seçimlere saygı duyma bölümüne geçerek farklı bir aşamaya geçmişiz.
Bugün ben evleniyor olsam nasıl hissederdim bilemiyorum. Ama bunun gibi heyecanlı olacağımı hissediyorum. Bu  özel gün hakkında detaylı olarak konuşmamıştık aslında. Bizler kızsal muhabbetleri pek sevmezdik sanırım. Ben onun gelinlik modelini, saçını nasıl istediğini veya evini nasıl dekore edeceğini hiç bilmedim. O da bu konularla ilgili benim düşüncelerimi hiç bilmedi. Çünkü bunlar belki de bize göre ıvır zıvır şeylerdi. Ivır zıvır konular yerine daha anlamlı ve manevi konulardan konuşmuşuz demekki.
Aslında uzun bir zaman ona gıcık ta olmuştum. Ki bunu ona karşı da hep söylerdim. Çünkü o sınıftaki çalışkanlığıyla annemin sürekli bana örnek gösterdiği kızdı, Sınıfın arka bölümünde oluşturduğumuz muhteşem oturma düzeni sayesinde komple bir sıranın derslerden geçmesini sağlayan kızdı. Öyle gıcıktı ki önce tüm soruları bitirir sonra da gururla kenara yaslanıp kopya düzeneğinin başlamasına izin verirdi. Tanıştırdığım tüm insanların çok sevdiği bir kızdı. Hatta benden bile daha çok severlerdi. (Bugüne kadar bir kişiden bile negatif yorum almamış olmam gerçek dışı gelirdi açıkçası) Güçlüydü hep, sakin, soğukkanlı, panik ortamında sükunetiyle her şeyi halledebilecek bir insan gibi dururdu. Şimdi anladım ki ne kadar farklıymışız aslında. Ben tembel o çalışkan, o sevilen ben gıcık olunan, ben panik o sakin gibi gibi.. Bu farklılıklardan birbirimiz için gerekli bölümleri alabilmişiz belki de.
Bu belki de bir teşekkür yazısı bilmiyorum. Çünkü dostluğun ne kadar önemli ve zor olduğunun artık anlaşıldığı bir çağdayız. Çabuk tüketme alışkanlığımız ile insanlarla çabuk iletişim kurup henüz bir bağ kuramadan çabucak uzaklaşabiliyoruz. Küçük ve anlamsız gelen konular yüzünden insanlar birbirlerinden uzaklaşabiliyorlar bu devirde. Düşünsene ben sana “cevapsız mektuplar” başlığıyla belki de 100’e yakın mail attım. Bu maillere ortalama 15 cevap geldiğini var sayarsak bu devirde senin ve benim dostluğumuzun hala devam etmesi bile bir mucize. Çünkü karşılıklı yapıyoruz belki de artık birçok şeyi, aradı aramadı, geldi gelmedi derdimiz olmadı bizim. Aylarca birbirimizden haber almasakta bir taraf “hadi şunu yapalım” dediğinde diğer taraf mutlulukla “ok çıkıyorum” diyebilecek insanlardık biz. Aylardır niye arayıp sormadın triplerine gerek yoktu. Çünkü bilirdik ki arayıp sorma ritüeli bir dostluk için olmazsa olmaz değildir.
Hayatım boyunca randevularına geç geldiğini de söylemeden edemiyeceğim. Hayatta beklemek ve bekletmekten nefret eden beni bile yıllardır bekleterek  törpüledin belki de. Ki başkası olsa hayatta beklemezdim biliyorsun. J Büyük ihtimalle bu akşamda düğün salonuna geç geleceksin. Ve sanki her şey tam olması gereken zamanda olmuş edasıyla yürüyeceksin salonda. Yapman gereken ritüellerden dolayı sıkıntı duyacaksın ve belki de içinden bitse de gitsek diyeceksin J
Sana yıllardır söylediğim şu konuya gelirsek eğer.. hani derdim ya hep “Eğer olurda benden önce evlenirsen seninle görüşmeyi keserim” diye. Sende utanmadan kıkırdardın karşımda, Hah işte o konuyu tekrar düşündüm ben, ve kararımı verdim. Bir 15 yıl daha belki katlanabilirim sana, ne de olsa artık uzakta olacaksın. Ben istediğim şekilde gezip tozarken sen ev temizleyip, bulaşık yıkayıp, ütü yapıp, her gün yemek yapıp (ki bu en zoru) bir de bebeklerinin altını değiştirirken çığlıklarını susturmaya çalışırken beni hatırlarsın belki de  :P  Gözümde canlandırdığım halini görebilseydin belki de bir kez daha düşünürdün J
Bana göre evlilik hayattaki en büyük kumardır. Ve sen büyük bir cesaret örneği göstererek bu kumar masasına oturmak üzeresin. Ama ben eminim ki elin nasıl olursa olsun sen bu oyunu da kazanabilirsinJ  Sana oyunu nasıl oynaman gerektiği hakkında taktikler verebilmeyi çok isterdim. Ama sanırım bu konu hakkında taktik verebilecek en son kişi ben olurum :P
Kısaca 15 yılın ardından hala seni seviyorum, Yarım ağızla değil de tam olarak mutluluk diliyorum. Umarım hayalini kurduğun güzel bir yuvan olur ve çoluklu çocuklu yaşlanıp gidersin J Ve son bir dost tavsiyesi: sakın hayatın ve İstanbul’un ve evliliğin keşmekeşine kapılıp hayatın “anlam ve önemini” unutma…
J
C.Y.